Bütün yorumların masaya odaklandığı bir zeminde yürüyen seçim tartışmalarında ihmal edilmemesi gereken en önemli şeylerden biri de masanın çeperlerine kimlerin konumlandığıdır.
Aslında masanın merkeziyle çevresi arasında bir tercih yapabilmek de oldukça zor görünüyor.
Zira çevrenin mi merkez yoksa merkezin mi çevre olduğu konusu, baktığınız açıya göre, görüneni değişen bir hologram gibi.
ABD, AB, marjinal sol örgütler, dernekler, birlikler, faiz lobileri ve onların uzantısı holdingler, FETÖ, PKK ve daha niceleri masanın çeperlerine sinmiş, masaya açık ve gizli destekleriyle ve büyük bir heyecanla Erdoğan’ı devirmek için çabalıyorlar.
Âdeta Akşener’in ağır bir ithamla “kumar masası” dediği ama geri dönmek zorunda kaldığı masanın kartlarına dışarıdan akıl veren “masa yancıları” gibi “şunu oyna bunu oyna” diyorlar.
Kumar masası metaforu, bu masa yancılarıyla çok daha farklı bir “görünen” oluyor imajlar dünyasında.
Görünenin ya da gösterilenin neyi göstermediğini iyi göremez isek Baudrillard’ın, Deleuze’ün imajların sihrini bozan onca “kod çözücü” kafa yormalarına çok ayıp olur diye düşünüyorum.
“Algılar olgulardan önce gelir” açık ihbarına rağmen, neyin gerçek neyin algı olduğunu ayıramamak da başka bir ayıp olur, insan aklı için.
Dijital teknolojileri ve sosyal medyayı kullanarak ortaya çıkardıkları milyonlarca görselle âdeta “nano-faşizm” uyguluyorlar.
Normalde iktidarlardan beklenenin muhalefetten ve onun masa yancılarından gelmesi de çok garip bir süreç olarak yaşanıyor; üstelik iktidarı da “baskıcı” gösterme çabasıyla…
Dendiğine göre Obama’nın sosyal medya ekibi de Türkiye’deymiş ve masa için sosyal medya operasyonları çekiyormuş.
Bunun ne anlama geldiğini twitterda biraz dolaşınca anlamak hiç de zor değil…
Neredeyse önünüze çıkan her paylaşım muhaliflere ait ve kahir ekseriyeti de hiç takip etmedikleriniz oluyor.
Çok değerli gazeteci dostumuz Zafer Şahin çok açık ve “efradını câmi ağyârını mâni” bir tanımla bu hakikati ortaya koydu.
Geleneksel siyasi tarihte “iktidarın gözü” diye tarif edilenlerin, “muhalefetin gözü” olması da siyasette yeni şeyleri konuşmanın zamanın artık geldiğini gösteriyor.
Entelektüel derdin iş başında olması gereken konulardan biri de bu olmalı.
İmajlara karşı şu gerçeği bir kod çözücü olarak kullanabiliriz: Masanın çeperlerine sinenler Türkiye’nin Akdeniz, Libya, Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, PKK, PYD, IMF, İHA ve SİHA, savunma sanayii ve bu çerçevedeki politikalarının neresinde duruyorlar?
Masa, “biz bunları savunuyoruz” derse bu masa yancıları tıpkı Erdoğan’a savaş açtığı gibi onlara da savaş açacak demektir.
O zaman çok daha güçlü bir lider gerekmez mi?
Aksini söylüyorlarsa o vakit de millet gereken cevabı zaten sandıkta verecektir…
Dikkatli bir kod çözücü için kendi kendini götüren sayılarla örülü bir denkleme benzeyen masa, seçmeni farklı bir tarafa baktırmaya çalışıyor.
Oysa gerçek, hiçbir dediği diğerini tutmayan, herkese mavi boncuk dağıtan Kılıçdaroğlu gerçeği ve masanın etrafında el ovuşturan yancılarıdır.
Bir üçüncü göz de “seçmenin gözü”dür ve o da takiptedir.
Çeperi göremeyen geleceği de göremez!