1993 senesinde bir trafik kazasına çok üzülmüştük. Rahmetli Adnan Kahveci, eşi ve kızları Aslıhan bir trafik kazasında ölmüştü. Ben 19 yaşındaydım, bir yanda Bosna Savaşı vardı Türkiye’yi de yakıyordu. 1993 karanlığı derin bir yıldı. Adnan Kahveci, Eşref Bitlis, Turgut Özal 1993’te vefat etmişlerdi. Sivas katliamı ve Başbağlar katliamı da 1993’te olmuştu.
Rahmetli Turgut Özal ve Eşref Bitlis Paşa PKK ile mücadele kapsamında “Dağdakilere kısmi af” diye bir fikir geliştirmişlerdi. Bitlis Paşa o sıralarda ABD’nin PKK’ya nasıl destek olduğunu “İncirlik Üssü’nden kalkan ABD uçakları PKK’lılara yardım dağıtıyor” diyerek açıklamıştı. 10 gün sonra da suikastla şehit edildi. Özal kendisini destekleyen tek asker olan Eşref Bitlis Paşa’yı kaybedince o zamanın çözüm sürecini tek başına yürütmeye devam etti. Ateşkes ilan edilmişti; hatta Öcalan Beyrut’tan bir açıklama yayınlamış “Ateşkesi süresiz uzatıyoruz” demişti.
1993’ün ilk karanlığı Uğur Mumcu suikastıyla başlamıştı aslında. Senenin başıydı ve Uğur Mumcu kendi araştırması olan bir “Kürt Dosyası” sunmaya hazırlanıyordu. Arabasına bomba konularak şehit edilen Uğur Mumcu’nun araştırması hiç yayımlanmadı. “Bu olayın arkasında İran var” dediler. Diyenler bugünlerde başta Suriye meselesinde deli gibi İrancılık yapan sekülerist kesimdi. Çünkü o günlerde İran’ı Müslüman zannediyorlardı ve İran’ı bahane ederek Müslümanlar’a sataşmayı pek severlerdi. Aynı kafayla FETÖ’cüleri de Müslüman zannettikleri için pek sevmezlerdi. Aradan yıllar geçti; baktılar ki İran da FETÖ de İslam üzere değilmiş, şimdi ikisiyle de çok sıkı fıkı dost oldular; Müslümanlar’a karşı savaşıyorlar. Şu kadarını söyleyeyim o günlerde “Uğur Mumcu’yu İran öldürdü” diye bağıran Cumhuriyet tayfası, bugün İran’ı Cumhuriyet Gazetesi’nde öve öve bitiremiyorlar. Aradan bir ay ya geçmiş ya geçmemişti Özal için bir “Kürt Raporu” hazırlayan Adnan Kahveci kurgulanmış bir kamyon kazasıyla şehit edildi. Daha Sonra Eşref Bitlis ve sonunda Turgut Özal şehit edildi.
1993’ün Mayıs aynına geldiğimizde Milli Güvenlik Kurulu, Özal’ın başını çektiği “Dağdakilere kısmi af” meselesinin son şeklini vermişti ve o zamanın çözüm süreci denilebilecek bir süreç başlamak üzereydi ki PKK’lı teröristler Bingöl’de 33 silahsız eri kuruşuna dizerek şehit etti. “Şu meseleyi çözelim” diyen herkes tek tek şehit edilmiş ve 33 er katliamı da gerçekleşince işler iyice rayından çıkmıştı. Bütün tezgâhı kurgulayan üst akıl PKK’nın içinde çeşitli iç infazlar gerçekleştirmişti ve dağlarda birbirini öldüren PKK’lı teröristler için mezarlar kazılıyordu. Tam bu sıralarda peş peşe, Sivas katliamı ve Başbağlar katliamı yaşandı.
Dün Denizli Cumhuriyet Başsavcımız Mustafa Alper görevi sırasında bir kamyon kazasıyla şehit oldu. Yüklü hafriyat kamyonu Şehit Başsavcımızın aracına soldan çarpıyor. Kamyon Başsavcı’nın aracını yolun kenarındaki bir fabrikaya kadar sürüklüyor ve üzerine devriliyor. Devrilen kamyondan inen şoför Uğur Tufan kaçıyor. Kazayı duyar duymaz hemen aklıma iki isim geldi; Adnan Kahveci ve Şehit Vali Recep Yazıcıoğlu. 1993 yılındaki karanlık elin parmak izleri var mı bu işte; yoksa kaza mı şimdilik belli değil. Kaza demek için de suikast demek için de delil yok ama aynı şeytan bu işten kârlı çıkmak isteyecek. Fetullahçı Terör Örgütü’nün sembol isimlerinden Emrullah Uslu ve Tuncay Opçin denilen teröristler bu kazanın öncesinde ve sonrasında hangi şeytanın karşı çıkmak isteyeceğine dair mesajlar yazdı. Uğur Mumcu, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis ve Turgut Özal bir şeye niyetlenmişlerdi. Niyetlendikleri şey bağlantılıydı ve yarım kaldı. Başsavcımız Şehit Mustafa Alper’in neyin üzerinde çalıştığına bakmamız ve kaldığı yerden devam etmemiz gerekiyor. Denizli, gerçekten FETÖ’nün bir zamanlar en güçlü olduğu ve en büyük darbeyi yiyerek öldüğü yer olacak…