Nice Fransa’nın güney doğu kapısı, ülkenin en büyük beşinci kentidir. Akdeniz kıyılarında tarihi, turistik özellikleriyle dikkat çeker. Bu güzel sahil şehrine birkaç defa gitme fırsatı buldum. Her gittiğimde ufak tefek ilginçliklerde yaşadım. Nice’in deniz tarafında kocaman bir sahil bandı var. Hem yürüyüş alanı olarak hem de geniş kumsallarıyla turistlerin ilgi odağı. İlk gidişimde mayıs sonu hava çok güzeldi. Arkada yeşil dağlar, önde uçsuz bucaksız Akdeniz arada tarihi yapılarla dolu ve canlı bir şehir.
Havaalanından şehre varmak yanlış hatırlamıyorsam 15-20 dakika sürüyor. Herkesin yaptığı gibi bizde sahilde yürüyerek şehrin genel havasını teneffüs ediyor, meraklı gözlerle insanları ve manzarayı anlamaya çalışıyoruz. Sahilde yorulunca tarihi bir otelin altında bulunan hızlı tüketim lokantasında bir şeyler atıştıralım istiyoruz. Ben genelde fotoğraf makinesi, kitap gibi yanımda taşıdığım eşyaları koyduğum boyun askılıklı bir çantayla dolaşırım. Çantayı arkaya değil ön tarafıma yani kucağıma gelecek şekilde asarım. Lokantaya girince çantamı oturduğum koltuğun arkasına astım. Tam bir şeyler yemeğe başlamıştık ki karşımızda oturan iki uzak Asyalı genç kız bize doğru bir takım işaretlerde bulunuyorlar. Ani refleksle çantama yönelince iri yarı bir kuzey Afrikalı çantayı kapmış. Ben hızlı hareket ederek çantayı havada yakaladım. Adam hızlı adımlarla uzaklaştı. O gün aksilik paralarımı, pasaportumu da çantaya koymuşum. Adamın çantayı götürmesi durumunda yaşayacağım sıkıntı ve macerayı düşününce halime şükrettim. Asyalı gençlere teşekkür ettim. Bir daha bütün eşyalarımı bir çantaya koymamaya özen gösterdim. Sonra bölgedeki otellerde hırsızlığa karşı uyarı yazıları gördüm. Bu bölgelerde hızlığın çok yaygın olduğunu söylediler.
NİCE ÇİÇEK PAZARI VE TARİHİ SOKAKLAR
Nice’de ana yerler dolaşılarak görülebiliyor ancak gezi otobüsleriyle de şehrin tarihi turistik mekânları görülebilir. Özellikle kale tarafından şehri panoramik görmek istiyorsanız araçla gitmekte fayda var. Tarihi yerler sahile bitişik palmiye ağaçlarıyla kaplı sahil bandının hemen arkasında. Sur şeklinde bir duvardan içeri giriliyor. İçeride karşınıza ilk olarak çiçek pazarı çıkar. Bin bir renkli çeşit çeşit çiçeklerin satıldığı pazarda kendinizi çiçek bahçesine düşmüş gibi hissedersiniz. Çiçek pazarını geçince sarı kırmızı renkli 4-5 katlı İtalyan tipi evlerin olduğu daracık sokaklara girersiniz. Bu ara sokaklarda hediyelik eşya satıcıları, lokanta ve kahveler müşterilerle dolu. Daracık sokaklarda yürümekte nerdeyse imkânsız. Buralar bizim Mahmutpaşa’daki sokaklara benziyor. Dükkânlar çok cezp edici adeta davetkâr; illa ki bir şey alma mecburiyeti hissediyor insan. Bu anlamda Fransızlar işi biliyor. Her keseye ve herkese uygun hediyelik eşyalar yapmışlar. Benim dikkatimi deri çantalar satan bir dükkân çekiyor. Çok şık çantalar asılıyor açık alanda ve ufaktan bir deri kokusu da hissediliyor. Satıcı orta yaşın üzerinde bir İtalyan beyefendi, çantalarında İtalyan işi ve orijinal deri olduğunu ifade ediyor. Biraz pazarlık yaptıktan sonra bir iki çanta alıyorum. Daha sonra gidişlerimde de aynı beyefendiyle sohbet etme imkânı oldu. Satıcı İtalyan fakat bilmeniz gereken şey; Nice uzun yıllar bir İtalyan şehri olduğu daha sonra yapılan halk oylamasıyla zengin olan Fransa’yı seçiyor. Daracık sokaklarda dolaşırken vitrininde helal sertifikası olan bir Türk lokantası buluyoruz. Ne yiyeceğimizi kara kara düşünürken Mevla önümüze böyle bir nimet çıkarıyor. Hemen selam verip dışarıda bulunan bir masaya konuşlanıyoruz. Türk usulü beslendikten sonra gözü çarıkta olan bizler yola revan oluyoruz. Dar sokaklardan yürüyerek ortasında havuzlu bir heykelin bulunduğu meydana çıkıyoruz. Meydanda adliye binası bir kilise ve çok sayıda kahve ve lokanta var. Adalet sarayının duvarındaki Fransız devriminin sloganları var: Liberte (özgürlük), egalite (eşitlik), fraternite (kardeşlik)
Tarihi bölgeden çıkınca raylı sistemli yolun olduğu geniş bir alana çıkıyoruz. Burada modern silindir şeklinde bir bina dikkat çekiyor buranın milli kütüphane olduğunu öğreniyoruz. Yine yol üzerinde bulunan küçük tarihi bina tren istasyonu görülmeye değer.
Sahil bandının doğusunda savaşta ölenlerin anısına yaptırılmış büyük bir anıt var. Onu geçtikten sonra Nice limanına varıyorsunuz. Günlerden pazar liman lüks yatlarla dolu. Sahilde işporta tezgâhları var. İşporta dedimse evlerinden getirdikleri eşyaları satan insanlar. Ev eşyaları adına her şey bulunuyor. Tablolar, saatler, kap kaçak vs.
Nice’nin arkalarında Arap kökenli Müslümanları yaşadığı bir mahalleye gidiyoruz. Sürücümüz Kemal Tunus asıllı. Annesi Fransız babası Tunuslu, namazında bir Müslüman adam. İlk tanışmamız ilginç oldu. Havaalanından bizi otele doğru götürürken yolda araba içinde bir ezan sesi duydum. Baktım ses ön taraftan geliyor meğer sürücümüz Kemal’in telefonundanmış. O vesile ile kendisinin Müslüman olduğunu öğrendik. Bizim de namaz kıldığımızı öğrenince çok sevindi. Bizi Müslümanların bulunduğu mahalle camisine götürdü. Müslüman mahallesi Nice’in içlerinde uzak bir yer. Namaz saati geçtiği için Kemal görevliyi bularak mescidi açtırdı. Mescit dedimse orta boy büyüklükte bir cami.
Nice’de bütün yollar sahile çıkıyor. Sahilde oturuyoruz. Yanımda bir yazar arkadaşım var. Ortalıkta Kuzey Afrikalılar, zenciler dolaşıyor. Zencinin biri elinde yüzüklerin olduğu bir setle bize doğru geliyor. Bizim Müslüman olduğumuzu anlayınca selam veriyor ve yardım istiyor. Yazar arkadaşım ‘’yahu bu arkadaşa yardım edelim’’ diyor. Ben uyarıyorum “Üstat bu damlar sahtekâr dertleri para koparmak boşver” ancak kıymetli yazarımızı ikna edemiyorum. Adama bir miktar para veriyoruz. Adamda elinde taşıdığı sahte yüzüğü bize veriyor. Sonra uzaktan bir orta yaşlı bir adam geliyor ve bize o adama para verdiğimiz için kızıyor. ‘’Bunlar sizin gibi iyi niyetli Müslümanları kandırıyorlar.’’
Biz sahilde oturmaya devam ediyoruz millet sıcak havanın tadını mavi Akdeniz’e girerek çıkarıyor. Bir ara denizin kenarında bir yoğunlaşma oldu. Bir yaşlı adam kıpırdamadan öylesine kumsalda yatıyor. Birkaç kişi ilgilenir gibi oldu. Sonra adamı öyle bırakıp denize dalmaya devam ettiler. Merak ediyoruz adamla kim ilgilenecek. Kimse ilgilenmiyor gelen yanından geçiyor, denize gidiyor. Biz de bu vesile ile insanlık üzerine kendimizce epey ahkâm kestik. Uzun zaman sonra bir sağlık ekibi geldi ve adamı götürdüler.
Bu arada Fransızların birbirlerine de Fransız olduklarını anladık. Hatta bir yaz mevsimi 20 bin civarında insanın aşırı sıcaklar nedeniyle öldüğünü ancak cenazeler sahip çıkacak kimseler bulunmadığını bir haberde okumuştum.
BİR ORTAÇAĞ KÖYÜ: SAİNT PAUL DE VENCE
Nice’e 30 dakika mesafede orta çağdan kalma şirin bir köy. Yüksek bir tepe üzerine kurulu etrafı surlarla çevrili köyün meydanında tarihi bir çeşme var. Taştan yapılmış evlerin arasında dar Arnavut kaldırımlı sokaklarla adeta tarihe yolculuk yapıyoruz. Dar sokaklar kemerlerle birbirini kesiyor. Çiçeklerle bezeli taş evlerin sonunda küçük bir burcun üzerinden uçsuz bucaksız manzarayı seyrediyoruz. Bu köyün bir özelliğinin de birçok sanatçıya ilham kaynağı olması. Köyün meydanında seyyar tezgâhlarda zeytinyağı, sabun gibi ürünler satılıyor.
Yakında yine sanatçılara ilham kaynağı olmuş bir köy daha olduğunu öğreniyoruz. O köyün adı da Eze imiş. Ancak vaktimiz dar olduğu için o köye gitmekten vazgeçiyoruz. Aramızda espri yapıyoruz ‘’Bir ortaçağ köyü bize yeter. İkincisi bizi bozar.’’ Manastıra kapatılmış rahip ve rahibelerin kulaklarını çınlatarak köyden ayrılıyoruz.
BARBAROS HAYRETTİN PAŞA NİCE’TE
1543 yılında Fransız kralı, Kanuni’den yardım ister. Kanuni Barbaros Hayrettin Paşa komutasında bir donanmayı Fransa’ya gönderir. O dönem Nice bir dukalık tarafından yönetilmektedir. Fransız donanmasıyla Osmanlı donanması Nice’i ele geçirir fakat Nice kalesini alamazlar. Sonra kuşatmadan vazgeçilir. Bu vazgeçmenin Nice’in kadın kahramanı Catherina Segurane sayesinde olduğu ifade ediliyor. Efsane haline gelmiş bu kadın Nice’de her yıl anılıyor. Nice’in bir sokağında Osmanlı toplarının güllelerinin bulunduğunu okudum ama görme imkânı olmadı.
Daha önceki dönemlerde Cem Sultan’ın da Nice geldiğini biliyoruz. Cem Sultan daha sonra İtalyanlara esir düşer ve papa tarafından zehirletilerek öldürülür.
OSMANLI HANEDANIN NİCE DRAMI
Son padişah Sultan Vahdettin ve ailesi sürgün edilince hanedan mensuplarından bir kısmı da Nice’e gelir. 1924 yılında son Halife Abdulmecid Efendi Nice’e yerleşir. Hanedan ailesi büyük bir yoksulluk içerisinde hayatlarını idame ettirmeye çalışırlar. Hatta Nice’de vefat eden Şehzade Mehmet Orhan Efendi’nin mezarının ilgisizlik nedeniyle boşaltıldığını duydum. Ailenin büyük çoğunluğunun açlık ve yoksulluk yüzünden öldüğünü duydum.
Güzel Akdeniz şehri Nice, bizim açımızdan ibret dolu hatıralar barındırıyor. Nice’in dar sokaklarının dili olsa da haneden mensuplarının yaşadıklarını anlatsa…