Günlerdir Türkiye gündeminde nefret ve agresyon pompalayanlar var!

Amaçları çok yönlü. Akla ilk gelen Bakan Soylu’nun da açıkladığı gibi yeni bir Gezi denemesi yapmak.

Bu plan için ilk adım; Kılıçdaroğlu’nun oy oranını anketlerde kasıtlı olarak yüksek göstermeleri oldu. Millet İttifakı’nın tabanı böylelikle yüzde 70 oranında bir başarı beklentisine girdi. Oysa Optimar ve Genar gibi etik çalışan araştırma şirketlerinin açıkladığı rakamlarda, Kılıçdaroğlu ikinci sırada yer alıyordu. Bilinçli olarak muhalif kitle havaya sokuldu. Bu algının oluşmasında Twitter’da botlar üzerinden yayımlanan sahte anketlerin de rolü oldu.

Planın ikinci adımında, seçim gecesi gerçekle örtüşmeyen “öndeyiz” açıklamaları vardı.

Üçüncü adımı, “oylarımız çalındı” yaygaraları oluşturmaktı.

Ve son hamle, Erdoğan’ın galibiyeti üzerine seçim gecesi gerçekleştirilecekti ama muratlarına erişemediler. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan yarım puanla yüzde ellinin altında kaldı.

İçişleri Bakanlığı’na gelen istihbarata göre; o gece Erdoğan seçilseydi CHP ve HDP sokakları ateşe verecekti. Dünyaya da “diktatör var” diye bağıracaklardı.

İstedikleri olmadı.

Seçimin sonuçları ABD merkezli Newsweek Dergisi’nde şu cümlelerle özetlendi: “Erdoğan'a diktatör demeyi bırakın. Diktatörler ikinci tura kalmaz.”

İSLAMOFOBİK NEFRET

Her ne kadar seçimin koşulları üzerinden yalan rüzgârını devam ettirseler de şimdi farklı konuları gündeme taşımaktalar.

Hedeflerinde bu defa HÜDA-PAR var.

HÜDA-PAR’ı Hizbullah terör örgütü ile ilişkilendirip, PKK ile iş tutan HDP ile eşitleyerek sözüm ona kendilerini temize çekiyor, Cumhur İttifakı’na tabiri caizse nanik yapıyorlar.

Burada önemli olan husus şu; HDP, Kürt vatandaşlarımızın iradelerine ipotek koyma hedefinde. CHP ise ülkedeki terör tanımını şekillendirme gayretinde.

Mansur Yavaş, bebek katiline “Apo Bey” derken, Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş için özgürlük naraları atmaktadır.

CHP’nin YPG hakkındaki görüşü ise çok defa genel başkandan diğer siyasilere kadar ortaya kondu. PKK’nın Suriye kolunu terör örgütü olarak tanımayan CHP, YPG’yi ; seküler, laik ve ülkemiz sınırlarına komşu “zararsız” bir yapı olarak nitelemekte. Unutmayalım, Zeytindalı Harekatı’nda operasyon sürerken Kılıçdaroğlu, “Afrin’in merkezine girmeyin” gibi bir çağrıda bulunmuştu. PKK’lı teröristlerin incinmesinden mi korktu, bilinmez. Ve yine gayet tutarlı bir politikayla operasyonların sürmesine dönük tezkereye “hayır” oyu kullanmıştı.

Ve seçim zamanı geldiğinde de PKK, desteğini Kılıçdaroğlu’na açıktan sunarak bir ortaklığı deşifre etti.

CHP ve HDP’nin PKK ile iç içe geçmiş ilişkileri çok aşikâr. Peki, bu iki siyasi partinin sosyolojiyi ve siyaseti dizayn etme çabası nasıl yansıma buluyor?

14 Mayıs seçimi öncesini hatırlayalım. HDP’li Ahmet Türk tehditkâr ifadelerle “Kürtlerin iktidara oy verme hakkı yok” demişti.

Bu haddi aşan açıklama, Kürt vatandaşlara gönderilen çok yönlü bir mesajdı. İçinde şiddet, cebir, manipülasyon ve propaganda da dahil her şey var. “Kürtlerin tek alternatifi, HDP’dir. Kürtler, PKK’ya mahkûmdur” mesajı veriyor.

Gelelim CHP’ye. O ne yapıyor? Cumhur İttifakı’na katılan HÜDA-PAR’a çeşitli yaftalamalarda bulunuyor. “Hizbullahçı, domuz bağcı, şeriatçı” gibi söylemlerle HÜDA-PAR’ı kriminalize ediyor. Böylelikle bölgede yaşayan Kürtlerin siyasi bir alternatifini ortadan kaldırmış ve Cumhur İttifakı’na da “siz de bizim gibi terör örgütü ile iş tutuyorsunuz” mesajı vermiş oluyor.

Sözün özü şu: Ne HDP’nin gücü Kürtlerin iradesine ipotek koymaya yeter, ne de CHP’nin gücü siyasete ayar vermeye.

Gerçekler ve hakikat ne ise onu ortaya koymak için elimizden geldiğince çaba göstereceğiz.

Hakikat şu: HDP, PKK ile ne kadar ilişkili ise HÜDA-PAR da Hizbullah ile o kadar bağlantısızdır.

HDP, ülkenin sınırlarının değişmesi için şiddet ve başkaldırı da dâhil her şeyi denemiş, Türk bayrağından tiksinen bir yapı iken HÜDA-PAR ülkenin bütünlüğünden yana tavır koymakta, mitinglerinde Türk bayrağını şerefle dalgalandırmakta, ülkenin tam bağımsızlığından yana olduğunu belirtmekte ve Hizbullah ile asla ilişkisinin olmadığını açıklamaktadır.

Üstelik Hizbullah devlet tarafından 2000’li yıllarda bitirilmiş bir terör örgütü iken, PKK halen sivillere kurşun sıkan, özerklik için fırsat kollayan, sınırımızın dibinde terör devleti kurmak için pusuya yatmış bir terör örgütüdür.

Dolayısıyla HDP ile HÜDA-PAR’ı eşitleme çabası nafiledir.

HÜDA-PAR 2012’de silahlı kanadı olmayan sivil ve siyasi bir yapı olarak kurulmuştur.

Bölgede AK Parti ve HDP’ye alternatif olarak halkın karşısına çıkmış ve kendini tanıtmıştır.

HÜDA-PAR’ın muhafazakâr yapısı dikkat çekerken, HDP’lilerin bu kesimden ürkmesi ve tedirgin bir yaklaşım sergilemesi de ayrıca not düşülmelidir. Bu açıdan HÜDA-PAR’ın sandık güvenliğine katkısı olmakta ve sandığın sivil bir yapı tarafından desteklenmesi de demokrasiye katkı sunmaktadır.

Muhafazakâr-Mütedeyyin Kürtlerin terörden bağımsız bir şekilde siyaset yapması neden birilerini rahatsız ediyor? Zaten beklenen de bu değil midir? Terör ile iş tutan varsa da pişman olup legal siyasete dönsün istenmiyor mu?

HÜDA-PAR’ın muhafazakâr yapısı mıdır, CHP’yi tedirgin eden?

CHP’nin İslamofobik kodları mıdır, terör yaftasını attıran?

Kürtler terörden arınmış bir şekilde siyaset yapamaz mı?

Halkımıza kurşun sıkmayan, sokakta, siyasette ve sandıkta HDP’nin karşısına dikilen, bayrağı savunan, tam bağımsız Türkiye’yi arzulayan, SİHA ile gurur duyan bir partiden ne istiyorsunuz?

ABD’nin kuklası HDP’yi ürküten HÜDA-PAR, sizi neden rahatsız ediyor?

Bu sorularla birlikte varsa iddialarını ispatlayacak delilleri, ortaya koysunlar isterim.

Parti’nin kuruluş yılı itibariyle varsa terörle iltisakları, ispatlasın CHP.

Ne de olsa istihbarat noktasında farklı kaynaklarının olmasıyla övünürler her zaman. Buyursunlar, bekliyoruz.