Nasıl bir yayıncılık?
Görsel medya bağlamında (en popüler olduğundan) nasıl bir yayıncılık?
Reyting denen tek dişi kalmış canavarın karın gurultusunun istikametinde bir yol alış mı?
Kim hayır diyebilir ki? Genel manzara tam da bu…
Bu mesele aklıma nereden düştü? Elbette oldum olası yumuşak karnımızın bir yanıydı televizyonlarda kültür-sanat programlarının varlığı/ yokluğu… Fekat son günlerde ayrıca bir dertlendim. Malumunuz, geçtiğimiz seneden beri TVNET ekranında Kitap Kokusu isminde bir programı hazırlayıp sunuyorum. Henüz altı aylık bir çabanın ürünü olmasına rağmen Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın televizyon programı ödülüne layık görüldük. Hassaten teşekkür ediyor, çalışma arkadaşlarımı da kutluyorum.
Geçtiğimiz günlerde program vesilesiyle Profil Yayıncılık’ta idik. Sibel Eraslan ile çok hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Muhabbet esnasında Münir Üstün, “Kitap Kokusu’ndan başka program kalmadı” dedi. Bir an duraksadım. Evet, kültür-sanat programı adı altında bazı programlar var. Lakin kitap programı sayısı televizyon sayısından çok çok az… Kitap programı olarak ne var diye baktığımda, elimizde çok az şey kaldığını gördüm. Açıkçası TVNET, bu manada ayrı bir yerde duruyor. Kitap ile ünsiyet ve genel manada kitap tanıtımı manasında iki ayrı program var. İçerisinde yer aldığım için algıda aşırı seçicilik yapıyor olabilirim. Ama özellikle baktım, aradım. Maalesef durum hiç de iç açıcı değil.
Diğer televizyonlar genel bir kültür-sanat programı yaparak her şeyi içine koymayı tercih ediyor. Stüdyoda canlı yayınlanan ve 2-3 kişinin bir araya gelip kültür meselelerini konuştuğu programlar da güncele ve gündeme teslim olma tehlikesiyle varlığını sürdürüyor.
Okuma oranının düşüklüğünden, kitap satışının -göreceli olarak- tatmin etmemesinden her fırsatta her alanda her yöneticinin dert yandığı bir ortamda temeline kitabı alan program yapmamanın izahı ne olabilir?
Televizyon sahiplerinin ve yöneticilerinin bir şeyi iyi anlaması gerek: Kültür-sanat, kendilerinin yayın tercihi doğrultusunda vazgeçilebilecek bir seçenek değil, olamaz.
Anlayana, anladığı şekilde izah edebilmek için şöyle söyleyelim:
Kültür programları, bütün yayıncılığın zekâtıdır. Seçenek değil zarurettir. Zekat miktarı asgari ücret gibidir. Tabandır. Aşağısı olamaz. Bunu yaptığınızda sadece kanuni gerekliliği yerine getirmiş olursunuz. Halbuki Müslüman’a, insana, izana, irfana uyan bunun çok ötesidir. 40 program yapılan bir televizyonda 2 kültür programı yapmak zarurettir (oranın cevazını verdim gitti). Bundan fazlası ise olması gerekendir.
Her açıdan dönüşen, değişen ve özünü arayan memleketimde televizyonların (genel manada medyanın) en güçlü araçlardan biri olduğunu düşünürsek, yöneticilerin ve patronların başını ellerinin arasına alıp iyi düşünmesi gerek.
Altını çizmek isterim; zaruret olan ile maksadın hâsıl olmasını sağlayacak olanın farkına varıp buna göre hareket etmek gerekir.
Elimde bir asa, bir güç, yasa yapma imkânı ya da benzeri bir şeyler olsa, her televizyona, gazete, internet kanalı, vs bütün yayın organlarına şart koşardım.
Faşizmse faşizm.
Sistemin haz temelli faşist baskısına boyun eğmektense, ne olduğu belli olan ve kalıcılığı tartışılmayacak bazı adımları zorla yaptırmanın adı olacak faşizmi tercih ederim.
Şimdi yönetici, patron olan herkes bu vebal ile yaşamaya alışabilir…