Adana Film Festivali’nde sunucu Meltem Cumbul’un en iyi yönetmen ödünü almak için sahneye çıkan Semih Kaplanoğlu’nun uzattığı eli sıkmaması fotoğraf olarak anlık mesele olsa da tarihi bir arka plana sahiptir. Bir festival dolayısıyla ortaya çıkan davranışın daha fazlası sanat camiasında yaşanmaktadır. Kendileri gibi olmayanları aşağılamak, dışlamak rutin tavırlardandır. Devlet ve millet lehine bir açıklama veya tavır sergileyen derhal bu çevreden uzaklaştırılır.
Yıllardır bu ülkede, sanat tekelini elinde bulunduran çürümüş bir ideoloji olan Marksist kökenli, her türlü iyinin düşmanı bir avuç azınlığın sanat adına borazanı ötmektedir. Bu azınlık çete vatan ve millet düşmanıdır. Bu azınlık milletin değerlerine hakaret etmeyi marifet sanır. Bunlar her türlü sapkınlık ve uçluklara açıktır ancak milletin değerlerine kapalıdır. Toplumu bölecek projelere imza attıkları için uluslararası şer güçleri tarafından sürekli ödüllendirilmektedirler.
Nitekim Meltem Cumbul, Altın Küre Ödül Töreni’nde sahneye çıkartılarak bir konuşma yapmış ancak bunun ne için yapıldığı bir türlü aydınlanamamıştır. Hangi başarıdan dolayı bu konuşma yapılmıştır? Amerikan basını bile bu duruma hayret etmiştir. Acaba oradaki konuşmayla Adana’daki tavır arasında bir bağ var mıdır?
Türk sinemasına yeni bir soluk getiren yönetmen Semih Kaplanoğlu başarılı çalışmalara imza atıyor. Kaplanoğlu bu çirkin davranışa anlamlı bir cevap verdi. “Nefret düşünceye, inanca, farklı olana yöneldiğinde bunun adı açık bir faşizmdir” dedi. Bu faşizm yıllardır sanat camiasında sürmektedir. Kendilerinden olmayan herkesi yok etmeye kararlı bir gurup etkin olmaya devam ediyor.
Ancak bütün suçu bunlara yıkarsak haksızlık etmiş oluruz. Bu azınlığın en büyük destekçileri milliyetçi muhafazakâr kesimdir. Festivali organize eden Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Milliyetçi Hareket Partisi’ne mensup. Yanlış anlamayın başkan bu işi kasıtlı yaptı demiyorum. Milliyetçi ve muhafazakâr kesimde anlaşılması zor garip bir eziklik duygusu var. Bu eziklik duygusu en çokta kendisini sanat alanında gösteriyor. Belediye başkanı MHP’li olmuş AK Partili olmuş fark etmiyor biz bu tabloları yıllardır yaşıyoruz. Milliyetçi- muhafazakâr insanların oylarıyla seçilen siyasetçiler kendilerini sol, Marksist, aşırı uç sanatçılarla çağdaşlaştırmaya çalışıyorlar! Bu nedenle ortaya traji-komik sahneler çıkıyor.
Unutmayın beyler-bayanlar siz bu zihniyetin gözünde yolunması gereken kazlarsınız. Bu ırkçı kafaların nezdinde siz zencisiniz ve ancak beyazlara hizmet ettiğiniz sürece yaşama hakkına sahipsiniz. Ülkemizin demokrasiye geçtiği yaklaşık 70 yıldır ülkeyi çoğunlukla milliyetçi-muhafazakâr iktidarlar yönetmesine rağmen bu tabloların yaşanmasından hiç ders alınmayacak mı? Ekonomiye gösterilen ilgiden daha fazlasını kültüre ve sanata göstermedikçe geçek manada iktidardan söz etmek mümkün değildir. Devlet bütçesiyle beslenen ama devlete küfretmeyi marifet sanan asalaklara hizmet etmeye devam ederseniz bunun izahını yapamazsınız.
Kültür ve sanata katkı veren Kültür Bakanlığı’nın, belediyelerin, TRT’nin vatana, millete, medeniyetimize, kültürümüze düşman olanlara fırsat vermemesi gerekir. Bir de devlet desteğiyle korunan kurumlar var. Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi kurumlar devlete yük olmaktan kurtarılmalıdır. Daha doğrusu kamu kültür ürünü üretmemelidir. Devlet sanata destek olmalı, katkı vermeli ancak özel kurumlar eliyle yapılacak işleri yapmamalıdır…