Son günlerde dünya genelinde Dünya Sağlık Örgütü’nün yapmış olduğu açıklamalar ile salgının merkez üssünün Avrupa olarak bilinmesi gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Yani ülkemizin bir parçasının da içerisinde bulunduğu kıta an itibariyle yeni tip koronavirüs pandemisinin ikinci dalgasına büyük oranla ev sahipliği yapıyor.
Durumun bu şekilde olması maalesef ülkemiz için hiçte iyi bir haber konumunda olmadığından ötürü önlemlerimizi en üst seviyeye çıkarmak durumunda olduğumuzu bizlere anlatan bir olgu olarak karşımızda duruyor.
2020 yılının başlarından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgında ülkelerin verdikleri mücadele örneklerini iyi analiz edebilirsek bundan sonraki süreçte pandemi ile yapılacak mücadele de çok daha hızlı yol alabilme şansına sahip olabiliriz.
Genel olarak dünya ülkelerinin mücadele stratejilerine baktığımızda şunları söylemek mümkün gözükmekte;
Amerika Birleşik Devletleri mücadelede hastalığa karşı geliştirdiği müdahale yöntemlerinin tutarsızlığından dolayı başarısız olan ülkelerin başında gelmektedir.
Avustralya ise kullanmış olduğu karma sağlık sistemi ile salgının yayılımı noktasında oldukça başarılı olmuş bir ülke konumundadır.
Tayvan salgına karşı geliştirdiği mücadele stratejilerinde başarıyı yakalamış ülkelerdendir.
Hollanda örneğine baktığımızda ise vatandaşlarını özel sağlık sigortası noktasında destekleyerek belirli bölgelerde karantina uygulamalarını hayata geçirmiş ve bu sayede salgınla mücadelede başarıyı yakalamıştır.
Güney Kore ise hem kamu hem de özel sağlık sistemini oldukça iyi düzeyde harmanlayarak salgına karşı hızlı müdahale tekniklerini uygulamış bir ülkedir.
İngiltere ise devletin sağlık sisteminde etkin olmasını ön plana almış salgının ilk başlarında sürü bağışıklığını destekleyerek çok büyük bir hataya imza atmasına rağmen hemen toparlanarak mücadelede etkin olmayı başarabilmiş bir diğer ülke örneğidir diyebiliriz.
İtalya ise salgının başlangıcından itibaren ciddi sorunlar yaşamış olan bir ülkedir. Bu durumun en önemli sebebi İtalya’nın sağlık finansmanında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmasıdır. Finansman konusundaki eksiklik sağlık hizmetlerini ciddi oranda etkilemiş ve mücadelede derin yaralar alınmıştır.
Salgın ile mücadelede olması gereken bütüncül sağlık sistemine uzak olan İtalya’da can kayıpları maalesef fazla olmuştur.
Sağlık hizmetlerinde ortaya konulan hizmetin sunumu, finansmanı ve yönetimi ile ilgili üç konunun önemli olduğunu bilerek hareket eden ülkeler başarıyı sağlarken bunları ortaya koymakta zorlanan ülkeler çok ciddi sorunlar yaşamışlardır.
Ülkemizde ise kamunun sağlık sisteminin finansmanında oynadığı büyük rol sayesinde diğer ülkelere oranla daha az problem yaşandığını söylemek mümkündür.
Sağlık sisteminin finansmanındaki güç ülkemizde büyük oranda kamu tarafından sağlamıştır.
Bu yüzden salgının gidişatına göre farklı basamaktaki sağlık kuruluşlarına ve farklı hizmet sağlayıcılara kaynak aktarımı vesilesiyle beklentimiz bundan sonraki süreçte de salgınla en etkili mücadelenin sürdürülmesi yönündedir.
Özellikle sağlık ocakları, aile hekimliği ve halk sağlığı kurumlarından oluşan birinci basamaktaki sağlık kuruluşlarının ülkemizde finansal anlamda desteklenmesiyle yayılımın hızı düşürülebilecektir.
Sağlık finansmanını güçlü tutan ülkelerin ikinci dalgadan etkilenmesi finansmanını daha zayıf tutan ülkelere oranla çok daha düşük oranda gerçekleşecektir.
Bunun sağlanabilmesi için bütçede ortaya konulan kaynaklara eklemeler gerektiğinde hızlı bir şekilde yapılırsa başarıya daha hızlı ulaşabiliriz.