Ukrayna’nın işgal girişimiyle karşı karşıya kalması dünya gündemini sarstı.
Savaş gündemi içinde ,Türkiye’nin hem içerdeki hem de dışardaki yoğunluğu arttı.
Bununla birlikte ülkeler, liderler, ordular bazında pek çok tabu da yıkılmış oldu.
ABD’NİN ÇÖKTÜĞÜ VEYA DAĞILDIĞINI SÖYLEMEK HATALIDIR
Bir şehir efsanesi… Ya da bir komplo teorisi… Belki de farklı coğrafyalarda ortaya koyduğu sayısız zulüm hikayesi nedeniyle doğu toplumlarının bir dilek, bir temennisi…
Nedir o? Ekonomi, insan kaynağı ve üretimin yoğunluk bakımından Asya’ya kayması nedeniyle ABD’nin çöküşte olduğu iddiası…
Oysa hayaller başka, gerçeklerse çok daha farklı.
ABD, eskisi kadar güçlü değil lakin ekonomik liderliği, jeopolitik açıdan hala çok etkili.
İnovasyon, kreatif düşünce hep ABD’den çıkarken, Çin daha çok seri üretimde öne çıkıyor. Birkaç sene içinde Çin’in gayrisafi yurt içi hasıla bazında ABD’yi geçmesi bekleniyor.
Diğer taraftan Çin gibi Hindistan ekonomisi de hızla büyümekte.
Şunu da unutmamalı.
Çin büyürken Avrupa da gerilemiyor fakat büyüme oranları Çin, Hindistan gibi ülkelerin daha gerisinde kalıyor.
Ekonomik dengeler bu şekilde ilerlerken, askeri ve siyasi etkinlik alanında ABD, tahminlerin ötesinde bir akıl ortaya koydu.
Ukrayna savaşının neredeyse tek kazananı o.
Savaştan; önce Ukraynalılar, sonra Rusya, ardından Avrupa ülkeleri, sonrasında da bizim gibi ülkeler olumsuz etkilenmekte.
Savaştan beslenen bir ülke olarak ABD’nin bölgeye dair orta ve uzun vadeli planlarının çok kapsamlı olduğuna inanıyorum.
Suriye de dahil geniş kapsamlı projeleriyle Biden yönetiminde ABD, yeniden sahalara döndü.
Bu yazı ABD’yi kutsamak için yazılmadı. Sadece romantik söylemlerden uzaklaşarak realiteyi görmemiz gerektiğini belirtmek için vurgulamak istedim.
Büyük Şeytan boş durmuyor, stratejini ona göre belirle!
“Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”, NATO’nun yeni stratejik konsepti gibi laflar boşuna değil.
RUS ORDUSUNUN GÜCÜ TARTIŞMAYA AÇILDI
Sadece Rus devlet yetkilileri değil, neredeyse tüm Rusya uzmanları yanıldı.
Uzmanlara göre Rus ordusu çok güçlüydü ve eğer Kiev’e girerse üç günde alırdı.
Olmadı.
Lojistikte sınıfta kaldılar, askerlerin eğitim eksikliği dikkatlerden kaçmadı, tanklar çamura saplandı, ordunun moral-motivasyon eksikliği ve dikkat sorunu göze çarptı, sosyolojiyi doğru analiz edemediler, istihbarat çuvalladı vs. Ayrıca pek konuşulmayan bir de askerlerin alkol sorunu var. Sorun çok… Putin bir şekilde bu işgalden minimum kazançla belki sıyrılacaktır ama hem kendinin hem de ordusunun fena halde karizmasını çizdirmiş oldu. Artık Rus ordusu üzerine konuşulurken “ama”lı cümleler kurulacaktır. Bunun da gayet farkında.
AVRUPA’DA KURGULANAN “AGRESİF ERDOĞAN” İMAJI YIKILDI
Bir diğer tabu; biraz kurgu biraz algı üzerine kurulu, zorlama bir çalışma idi. Fakat yükselen İslam ve Türk karşıtlığı düşünüldüğünde zaten alıcısı hazır bir pazar da mevcuttu.
Avrupa basınından bahsediyorum.
Recep Tayyip Erdoğan malum dergi kapaklarından, manşetlerden, analiz yazılarından hiç eksik olmaz. Erdoğan hakkında hep bir agresif, kızgın, öngörülemez ve geçimsiz bir portre çizen Avrupa basını, bu defa Erdoğan’a övgüler dizmek zorunda kaldı.
Nedeni; Ukrayna savaşından olumsuz etkilenen ülkelerini, barış zemini sağlayarak güvenli limana çıkarak liderlerinin olmaması… Dolayısıyla bu konuda tek umutları Erdoğan oluverdi.
Yani barış için Erdoğan’a muhtaç oldular. Gönüllü veya gönülsüz Avrupa basını kendi dezenformasyonunu kendi eliyle bozdu, diyebiliriz.
EKONOMİK ZORLUKLAR ERDOĞAN’I BİTİRMEDİ
İç siyasete baktığımızda oluşturulan “kesin yargı” küresel etkiler nedeniyle oluşan ekonomik zorlukların Erdoğan’ın oylarını aşağı çekeceği yönündeydi. Muhalefet kanadı kendini bu inanca öyle sabitledi ki şimdilerde şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.
Erdoğan, muhalefeti ters köşe yaptı.
Öncelikle sorunu görmezden gelmedi, çözüm paketleri sundu ve sunmaya devam ediyor, geleceğe dair umut ve güven veriyor. Bununla birlikte Ukrayna barış diplomasisi nedeniyle Türkiye’nin cazibe merkezi haline gelmesi ve Avrupalı liderlerin adeta Türkiye’ye akması toplumun takdirini topladı.
Sonuç olarak; siyasi liderlik noktasında farklı bir alternatife güven duyamayan toplum, iktidar kanadına artı puan vererek son aylardaki yerleşik inançları boşa çıkardı.
6’LI MASA SİNERJİSİ DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞI ANLAŞILDI
Altılı masa kendi kitlelerine bile heyecan vermedi. Uzun zamandır yatırım yapılan bu fikrin elde patlamış olması, muhalefette keyifleri kaçırdı. Oysa “kesin başarı” vaat ediliyordu.
Altılı masa toplumda neden bir sinerji oluşturamadı? Nedenleri ayrı bir makale konusu…
Sonuç olarak bir tabu daha yıkıldı, Ak Parti’nin “barış diplomasisi” nedeniyle oylarının yükselmesi, Macaristan’daki altılı muhalefete karşı seçimi alan Orban’ın zaferi ve yeni seçim yasası, masanın morallerini iyiden iyiye bozdu.
Bu arada altılı grubun dışındaki Fatih Erbakan’ın oyları Saadet Partisi’ni geçmiş görünüyor.
EGEMENLER ARTIK İNANDIRICI DEĞİL!
Bir ABD klasiği olarak gerek ordu gerek yargı gerekse meclis aparatları devreye sokularak Pakistan’da İmran Han görevden indirildi.
Klasikleşmiş olayları bilmeyen kalmadı. İşte bu nedenle de artık darbeler ülkelerin kendi iç dinamikleriyle gerçekleşiyormuş gibi oluşturulan algıları, kimse takmıyor.
Mısır’dan Türkiye’ye, İran’dan Pakistan’a sayısız darbe yapan-yaptıran ABD, artık halkları afyonlayamıyor, susturamıyor.
Halklar perde arkasını görüyor artık.
Egemenler amacına ulaşsa da halklara karşı inandırıcılıklarını kaybetmiş durumdalar. Pakistan halkı günlerdir sokakta.
Halklar, darbenin bir realitesi olarak; ordu, istihbarat, derin devlet, akademi, medya, Batı büyükelçilikleri arasındaki iletişimi ve paslaşmayı görebiliyor. Artık hiçbir şey örtük veya gizli değil.