Son dönemlerde ülke ekonomilerinde iki olgu artık son derece rahatsız edici bir biçimde ön plana çıkmaya başladı.
Bunlardan birincisi her açıdan daha önceki haftalarda da ele aldığımız enflasyon diğeri ise halk arasında durgunluk olarak bilinen resesyondur.
Her ikisi ile de mücadele etmenin maliyeti oldukça büyük olmakta hatta mücadelede yapılabilecek en ufak bir hatanın bile boyutu çok ama çok yıkıcı veya kırıcı olabilmektedir.
Çünkü alım gücünü etkileyen insanları her gün fakirleştiren enflasyon ile mücadele edebilmek için gerek şirketlerin gerekse de insanların gelirlerinin düşmemesi reel anlamda bakıldığında bir zorunluluktur.
Bunu basit bir örnek üzerinden anlatmaya çalışırsak; bir kişi düşünün aylık X TL geliri olsun ve aylık geliri ile ihtiyaçlarını karşılıyor olsun.
İhtiyaçlarının fiyatlarında enflasyon sebebiyle bir yükselme olduğunda artık o kişiye X TL yetmiyor olacaktır.
Dolayısıyla kişinin X TL’yi alabilmesi ve X TL’nin yükselmesi için ekonominin çarklarının dönmesi gerekmektedir.
Düşünün ki ekonomide bir durgunluk yaşanıyor ve o kişi işten ayrılmak zorunda kalıyor veya durgunluk sebebiyle aldığı ücret yükselmiyor.
İşte sorunun başladığı nokta burası oluyor hem fiyatlarda yükselme hem de gelirin sabit kalması veya gelirden tamamen yoksun olma durumu.
Tüm bu faktörlere ek olarak birde dünyada faiz oranları yükselince resesyonla karşı karşıya kalma olasılığı her dakika yükselmiş oluyor.
Birçok emtia fonunda satışlar yüksek seviyelere çıkmış durumda olduğundan bu durumda işin ciddiyetini artırıyor.
Bizim tarafımızda ise maalesef ülkemizde enflasyondan korunabilmek için emtialara olan talebin aşırı yükselmesiyle orada da ciddi bir enflasyonla karşı karşıya kalınıyor.
Öyle ki dolar kurunun yükselmesi neticesinde aslında ons fiyatı düşen altının fiyatının düşmesi gerekirken Türkiye’de altın fiyatları dolar kuru sebebiyle yükseliyor.
Diğer taraftan dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika’da da açıklanan enflasyon oranları zirve yapmış durumda.
Her geçen gün artış yaşanan jeopolitik risklerin gölgesinde enflasyon ve resesyon sarmalından çıkabilmek için risklerin yönetilebilir seviyeye getirilmesi çok ama çok önemlidir.
Bunun için dünya liderleri üzerlerine düşen görev ve sorumluluk bilinciyle hareket ederek işbirliklerini yapıcı bir seviyeye getirmek durumundadırlar.
Çünkü süreç oldukça ciddi ve mühimdir bu noktada kaybedilebilecek bir salise bile yoktur.
Şapkalar öne alınarak ve her ülke fedakârca duruma yaklaşarak hareket etmediği takdirde sürecin yıkıcılığı altında kalmaktan hiçbir ülke kurtulamayacak bir seviyeye gelecektir.
Enflasyonla birlikte resesyonun yaşanması ekonomileri kökten etkileyecek bir manzara ile ülke ekonomilerini karşı karşıya bırakacaktır.
Özellikle jeopolitik anlamda yaşanan risklerin kontrolünün sağlanması ivedi bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
Gerginliklerin azaltılarak yok edilmesi bu bağlamda yapılacak ve atılacak en önemi adım olarak algılanmalıdır.
Bunun için dünya üzerinde saldırgan ve sömürgesi tavrını devam ettiren bazı ülkelerin dünyanın ekonomik anlamda rahatlamasının önünün açılabilmesi amacıyla hedeflerinden bir anlamda taviz vermesi belki de tarihi bir sorumluluktur.