Piyasalarda özellikle son dönemlerde yaşanan türbülansın gücü her geçen gün biraz daha yıkıcı bir hal almaktadır.
Bu olumsuz havanın biran önce dağıtılması finansal çevrelerin daha rahat hareket edebilmesine vesile olacaktır.
Kurlarda yaşanan yukarı yönlü hareket ithalata dayalı her ekonomiyi olduğu gibi bizi de derinden etkilemektedir.
Bu etkinin en alt düzeye indirilebilmesi için kurlarla mücadelenin ısrarlı bir şekilde sürdürülmesi son dönemde bir zorunluluk halini almıştır.
Çünkü bu şekilde devam edeceğinin yabancı yatırımcı tarafından hissedilmesi bile yatırımcıların ülkemizin kredibilitesine karşı negatif bir hareket alanına girmesine sebep olacaktır.
Dolayısıyla bu tür endişelerin azaltılması için her türlü önlem ivedilikle hayata geçirilmelidir.
TL’nin değer kaybının hızla önüne geçilmediği takdirde yatırımcıların çekingenliği devam edecektir.
Paramızı değerli yapmanın tek ve yegâne yolu da güvenilir bir piyasa ortamında üretimin önünün açılmasından başkası değildir.
Bunu gerçekleştirebilmek için ise sanayicinin özellikle finansal anlamda desteklenmesi çok önemli bir aşama durumundadır.
Ekonomik olarak resesyondan hızla çıkmalıyız ki bankalarımızın varlıklarının kaliteleri aynı hızda iyileşsin ve bankaların karlılığı ile sermaye durumları güçlü bir yapıya bürünebilsin.
Dışarıdan bulunan fonlarla bankalarımızın bu yolda uzun süre yürüyebilmeleri çok imkan dahilinde olmayabilir.
Bankalarımız kendi sermaye yapılarını güçlendirici önlemleri biran önce almalı ve daha çok iç piyasalardan borçlanma yoluna gitmelidir.
Aksi takdirde dolarizasyon oranının yüksekliği içinden çıkılmaz bir duruma doğru tüm finansal piyasaları sürükleyebilir.
Bankalarımızın finansman yapısı içerisinde kısa vadeli olanların oranının ciddi anlamda yüksek seviyede olması gelecek dönemler için pekte iyi bir geleceğe bakamamamızı sağlıyor.
Gelecek zaman diliminde kısa vadeli borçları çevirmekte ciddi sorunlar yaşanabilir.
Bunun önüne geçmek için ciddi önlem paketlerinin alınmasına bir salise bile geçirilmeden başlanılmalıdır.
Hayata geçirileceği duyurulan fakat daha ayrıntıları ortaya çıkmayan reform paketleri ve fonların nasıl uygulanacağıyla ilgili tereddütlerin sürmesi verilecek olan sermayenin çokta verimli bir şekilde kullanılamayabileceğini düşünmemizi sağlıyor.
Tereddütlerin olmasından dolayı da bu paketlere piyasa da bulunan paydaşların nasıl bir katılım oranıyla katılacağı da bir diğer muamma olarak karşımızda durmaktadır.
Bundan dolayıdır ki piyasalar ve özellikle de finansal piyasalar arada kalmayı hiç sevmezler flu görüntüden hiç hoşlanmazlar ve her zaman net bir ortamda hareket etmek isterler.
Arzulanan netliğin olmadığı piyasa ortamlarında katılımcıları reformlarla ilgili olarak yönlendirmek oldukça zor bir iştir.
Böyle bir durumla karşılaşmamak için reformların nasıl işleyeceği berrak bir şekilde kamuoyu ile zaman geçirmeden paylaşılmalı sonrasında da taraflar kararlarını hızlı bir şekilde vermelidirler.
Hız burada kusursuz bir işleyiş için en önemli faktör olarak algılanmalı ve ona göre harekete geçilmelidir.
Faizlerin ve kurların yüksek olduğu ortamlar geleceği net görebilmek anlamında çok uygun ortamlar olmadığı için ülkemizin bu iki faktörü kontrol edebilir seviyede tutması piyasadaki kırılganlıkların ucuz atlatılabilmesi perspektifinden bakıldığında çok ama çok büyük önem arz etmektedir.
Eğer bu kontrol sağlanamazsa piyasalarda ki negatif görünüm devam edecek ve tüm taraflar bu durumdan kötü etkilenecektirler.
Olumsuzluk olmadan durumu düzeltmek anlamlıdır gayrısının hiç ama hiçbir anlamı yoktur.