31 Mart yerel seçimlerinde çıkan sonuçlar birçok konuyu yeniden düşünme fırsatı verdi. Yaşananları “olgu”, “algı” ve “iletişim” kavramları etrafında değerlendireceğim. Çıkan sonuçlar herkes için sürpriz oldu. Ne kazananlar ne de kaybedenler böyle bir sonuç bekliyordu. 22 yıldır işleyen alışılmış bir düzen vardı. Herkes yerini ve konumunu âdeta kanıksamıştı.
Yapılan seçimlerin sakinlik ve huzur içinde tartışmasız geçmesi de ülkemiz ve milletimiz adına sevindirici bir durumdur. Yıllardır her seçimde işe hile karışıyor diye tartışmalar yaşanırdı; bu defa öyle olmadı. 34 parti ve çok sayıda bağımsız adayın da seçime katılmasını seçimin bereketi olarak almak gerekiyor.
Sonuçlar, beklentilerin ötesinde olunca değerlendirmelerde ilginç fikirler ortaya çıkıyor. Herkesin kafası karışık, çok sayıda haklı haksız sebep sayılıyor. İnsanlar gerçekte ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar. Seçim öncesi herkes konumunu belirlediği için çok fazla derinlemesine düşünmeden desteklediği tarafın kazanması için çalıştı. Geçmiş seçimlere oranla az olmakla birlikte yine de çok sayıda kirli bilgiyle algılar oluşturuldu.
“Algı”dan önce “olgu”yu konuşmakta fayda var. Bir mahallî seçim yapıldı. Yaklaşık 50 yıldır ilk defa Cumhuriyet Halk Partisi oy oranı itibarıyla seçimden birinci parti çıktı. Açık ve gizli ittifaklar nedeniyle oy oranları bu bakış açısıyla yeniden değerlendirilmelidir. 22 yıldır hep zirvede olan AK Parti ilk defa bir seçimde ikinci oldu. Partiler, iller bazında seçime yönelik derin analizlerde bulunarak gelecek planlarını ona göre yapmaları gerekir. Birçok büyükşehir ve şehir belediyeleri ilk defa CHP tarafından kazanıldı. Çıkan tablo, ilim adamları tarafından siyasetin dışında sosyolojik olarak da değerlendirilmelidir çünkü önemli veriler içeriyor. Alınan sonuçlar itibarıyla bakıldığında kullanılan oyların, “belediyecilik hizmetleri”nin değerlendirilmeden verildiği aşikâr. Bu tablodan yerel hizmetlerin dışındaki genel konuların seçimlerin ana belirleyicisi olduğu net olarak anlaşılıyor.
Görülüyor ki seçim kampanyaları sırasında olgulardan daha çok algılar yarıştı. Ve yarışın belediyecilik hizmetleri zemininin dışına taşırılarak genel seçim havasında geçmesi ve algıların öne çıkması sağlandı. Hizmet üretmemiş belediye başkanları için bu büyük bir fırsat oldu. Konunun farklı yönlere çekilmesi ve genelleştirilmesi, iş yapmayan belediyelerin ekmeğine yağ sürdü. CHP bir taraftan AK Parti’ye benzeme çabası içerisinde olurken diğer taraftan ona destek veren “eski dinamik tüfekler”, değerler üzerinden algı savaşını sürdürdüler. Bir taraftan ötekileşmekten dem vuranlar diğer taraftan ötekileştirmek için ellerinden gelen gayreti esirgemediler; bekledikleri ve korktukları “tehlikenin” bir türlü gelmemesi bu ülkenin acı gerçeklerinden bir tanesidir.
İletişim açısından partilerin çok kaliteli bir seçim kampanyası yaptığını söylemek çok zor. Reklam içerikleri oldukça zayıftı. Hedefleri olmadığı gibi çoğunlukla bir şey vadeden tavırları da yoktu. Eski seçimlerde duygulara hitap eden çok zengin görsel içerikli reklamlar olurdu. Televizyonlarda yayınlanan asenkron görüntüler eşliğinde çok sayıda propaganda film görüntüleri, güzel ara cıngıl havasından öteye geçemedi. Açık hava reklam alanlarında ise genel olarak adayların vesikalık fotoğraflarının yer aldığı bez afişlerini ve duvar giydirmelerini gördük. Siyasi iletişimcilerin; acaba herkesin sosyal medya üzerinden “gazeteci” olduğu çağda klasik mecraların pabucu dama mı atılıyor, diye bir kenara bunu not etmeleri gerekiyor.
Artık şimdi söz, kazanan yerel yöneticilerde. Algılar yerine hizmet üretip iletişimi doğru yapma vaktidir…