Hayır, bu yapılan hayır olamaz…

Zamanı okuyamıyorsan, okuyanlara okutacaksın. Zamanı okuyabilecek en etkili alanlarda okuyanları da okutacaksın.

Oku/t!

Yaradan Rabb’inin adıyla oku/t!

Allah’ın yaratma sıfatının en karmaşık tecellilerinden olan ‘zaman’ı oku…

Zamana karşı koyma! Bunu başaramazsın zaten. Haliyle, yeltenme!

“Ey iman edenler, iman edin” diyor ya Mevla… Ey okutanlar, o halde okutun… Yani hakkıyla okutun…

Burs verin. Okutun. Evet, burs verin. Zamanı okuyanları okutmanın bir yöntemi olarak burs verin.

Fekat burs verme noktasında seçici olma vasfı herkeste bulunmaz. O halde hakkını verin. Hak edene hakkını verin. Hakkı, hak edene verin. Halk Eden adına hakkı sahibine teslim edin…

Burs dedik ya…

Esasında vazife olmasına rağmen bazen lütuf gibi sunulmasına içerlerim…

Başta üniversite öğrencileri olmak üzere, örgün eğitim içinde olmasa da ilim tahsil edene destek vermek vazifemiz.

Ama nasıl?

“Bunun nasılı mı olur” demeyin, oluyor.

Geçtiğimiz gün bir genç arkadaşım aradı. Sinema akademilerinden birinde talebemiz olan ve ülkenin en iyi sinema okullarından birinde okumaya hak kazanmış, mütedeyyin, çalışkan, azimli bir genç arkadaş… Anadolu genci… Ailesi Anadolu’da yaşadığı için İstanbul’da okuyup yaşamakta zorlanan bir ‘okuyan’. Burs arayışında olduğunu söyledi. Fekat başvurularda ilginç bir duvarla karşılaştığını anlattı. Gayet iyi seviyede olan üniversiteye giriş puanı ve okul not ortalamasını duyanların “Hmm, çok güzel” dediğini, lakin sinema okuduğunu öğrenince tepkinin “Sinema mı, keşke tıp falan (daha işe yarar bir bölüm) okusaydın” olduğunu anlattı.

“Daha işe yarar”!

Sinema, boş işmiş. Vatana millete faydası asgari olan uğraşmış.

Anlamak mümkün değil…

Matematiksel göstergelerin ‘başarılı’ addettiği bir genç sinema okuyor diye bu zorluk neden!

İzahı mümkün mü?

Mizahı gayet kolay!

Çok zor şartlarda okuyan, ilk kısa filmini çekmek için orta ayar bir kamera, teknik ekipman bulmak için kapı kapı dolaşan gençlerimiz de cabası…

Bu arkadaşların ismini elbette vermeyeceğim. Fekat ismini vereceğim bir başka misal var; Kaan Atilla Taşkın…

İleriki zamanlarda ismini çokça duyacağımız sinemacılardan Kaan… Kıt imkanlarıyla hayata geçirdiği ve festival dolaşan kısa filmlerinden sonra, tamamen ‘ailevi imkanlar’ ile çekmeyi başardığı ilk uzun metraj filmi Bulutlar Ardında festivallere kabul ediliyor. Geçen haftalarda İran’da bir festivaldeydi. Daha nice yerlere de gider. Uzun metraj filmini memleketinde çekti. Oyuncu kadrosunda akrabaları ve köylüleri yer alıyor. Filmin teknik kadrosu iki elin parmaklarını geçmez.

Ama başardı. Zamanı okuyan gençlerimizden biri. Tıpkı ismini veremeyeceğim ve daha okulun başında imkan mağduru olma tehlikesiyle baş başa kalan diğer genç arkadaşlarım gibi…

Daha nice gençler var biliyorum, kimsenin haberi olmaz ve ne imkanlarla sinema yapma çabasında. Kimisi bize ulaşıyor. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Fekat bizim gibilerin maddi desteği çok kısıtlı. Yetmez. Haliyle, bu desteği vermekle yükümlü olanların ‘seçicilik’ hususunu gözden geçirmesi gerekiyor.

İsmini vermek istemediğim arkadaşlarım ve daha niceleri için hayatım boyunca elimden geleni yapmaya devam edeceğim.

Ve ismini vermek istemediğim arkadaşlarım ve daha nicelerinin destek bulması için aracı olmaya da devam edeceğim.

Buradan çağrıda bulunuyorum…

Lütfen sinema öğrencilerine destek olun. Maddi-manevi desteğe ihtiyaçları var. En pahalı sanat olan sinemanın zahmetli yollarında imkansızlıklar sebebiyle bir tek genç bile heba olursa (bugüne kadar çok şahit oldum) vebali hepimizin boynuna…

Sırf sinema öğrencilerinin desteklenmesi için ilgili müesseseler (resmî ya da değil) eliyle fonlar oluşturulmalı. Mevcut destekler çoğaltılmalı. Aşındırılan kapılar kapanmamalı.

O kapılar kapanırsa, zamanı okuyanların okutulması noktasında da emir telakki edebileceğimiz ilk emrimiz olan “Oku”nun hakkını verememiş oluruz.

Allah muhafaza…