Sinemanın toprak ile ilişkisi coğrafyanın kader ile irtibatına benzer. Bağlantısız olamaz. Kökün yer aldığı toprak üslubu belirler. Ağacın meyvesi, toprağın mahiyetinde gizli.

Bölge, kıta ve ülke sinemalarını da bu şekilde değerlendirmek lazım. Tam da bu çerçevede festivaller de sinema anlayışlarını belirler, besler…

Mevzuu buraya getirmemin sebebi Avrupa’nın göbeğinde bir festivalde olmam…

Eski Kıta’nın en önemli ve köklü kısa film festivali Oberhausen’dayız birkaç gündür. Benim de ekibinde yer aldığım, Y/Eşim Tonbaz’ın Askıda isimli kısa filminin Avrupa Birliği İnsan Hakları Kısa Film Yarışması’nda aldığı ödül sonrası festivalde misafir edildik. Yeri gelmişken yönetmen Y/Eşim Tonbaz ve yapımcı Fatma Zehra Aktaş ile film ekibini kutluyorum.

Oberhausen gibi mühim festivalde yer almak eşsiz bir tecrübe. Kuzey Avrupa sinemasının karakteristiğine dair bütün ipuçlarına vakıf olduk diyebilirim. Zaten Oberhausen, Yeni Alman Sineması’nın doğduğu yer olarak kabul ediliyor.

Oberhausen, özellikle kısa film çerçevesinde dünya sinemasının geldiği noktanın münhasır misallerini belirliyor. Dünyanın dört bir yanından gelen filmleri izlemekle geçen günleri kazanç hanesine yazabilmek de bize kalıyor.

Oberhausen’dan çıkan net bir sonuç var ki, kısa film tarzı videoart düzleminde. Hikayesi olan filme rastlamak çok zor. Deneysel çabalar el üstünde tutuluyor.

Biraz kübist, fazlasıyla fütürist, kökten sürrealist, kesinlikle yenilikçi…

Ve fekat Oberhausen’ın gösterdiği bir şey daha var… Buranın sinemacıları dünyaya yabancı. Şu an dünyayı kasıp kavuran meselelere dair film göremedik. Çevre ve bazı temel insan hakkı meseleleri dışında Yahudi Soykırımı gibi garantisi olan hususlar hariç fazlasıyla şahsi ve soğuk konular işleniyor. Daha doğrusu, seçki bu şekilde…

Festival boyunca konuştuğumuz sinemacılar da genel manzaraya uymuş. Bir Japon yapımcının “Türkiye’de özgür müsünüz, istediğinizi yapabiliyor musunuz” sorusu da çok şey izah ediyor. “Evet, elbette” cevabımız karşısındaki şaşkınlığı da malum lobilerin gücüne işaret ediyor.

Ve yine Oberhausen’dan aktarabileceğim en önemli çıkarım da şu; ülke gerçeklerine vakıf, kendini ifade edebilecek sinemacıların dünya festivallerinde yer alması ve hakikati anlatması gerekiyor. Bunun bir proje çerçevesinde işleme konması lazım. Biz Y/Eşim Tonbaz ile proje çalışmalarına başladık bile…

S/özün özü; festivaller, dünyayı tanıma ve kendimizi ifade edebilme açısından mühim alanlar. Eser üretimini festival karakterlerine göre düzenleyip her alanda var olmamız gerekiyor.

Y/etkililere duyurulur…