Bugünlerde TÜİK verileri çok revaçta! Herkes bu konuyu konuşuyor ama sadece konuşuyor!
Neymiş? Nüfus artış oranımız hızla düşüyormuş. Eee.. Bildik bir durum, şaşıracak ne var bunda! Biz yıllardır söylüyoruz zaten.
Söylemesine söyledik ama ne sesimiz sahibine ulaşabildi ne de sözümüz dikkate alındı!
Aile bilinci dedik; beslenme, ekonomik sıkıntı, estetik kompleksi dedik. Sezaryen doğum çılgınlığına dikkati çektik.
Geldik bugünlere.
Merak ettiğim bir husus var; bu ülkede bir olumsuzluğun ortadan kaldırılması için illaki bir felaket mi yaşanması gerekiyor. Normal seyrinde giderken tedbir almayı ne zaman öğreneceğiz?
İllaki bir musibeti bin nasihate yeğleyecek miyiz? Sadece söylemlerle geleceğimizi kurtaracağımız rüyasından ne zaman uyanacağız? “Açlık” kandırmacasından bizi kim çekip kurtaracak? Geleceğimizi kurtarmak için harekete geçmek, tedbirler almak bu kadar mı zor?
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, toplam doğurganlık hızı, 2001'de 2,38 çocuk iken 2023 yılında 1,51 çocuk olarak gerçekleşti. Üstelik, geride kalan 20 yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “en az üç çocuk” çağrısının sürekli yapılmasına rağmen.
Şöyle bir düşünelim; bir ülkenin en sevilen kişisi, bir numaralı yöneticisi tarafından ülke nüfusunun tehlike boyutlarında seyrettiği, her ailenin “en az üç çocuk” sahibi olması gerektiği sürekli telkin edilmesine rağmen ülke nüfus artış hızı durma noktasına geldi.
Türkiye'de doğurganlık seviyesi, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altında kalarak 1,51'e geriledi.
Ne garip değil mi? Genç nüfusuyla övünen Türkiye yaşlılar cennetine dönmek üzere. Türkiye'nin bugün sahip olduğu doğurganlık seviyesi, “yaşlı” birçok Avrupa ülkesinin de gerisinde kaldı.
Fazla değil, çeyrek asır sonrasında bu ülkede yaşayan her beş kişiden birisi yaşlılardan oluşacak.
Genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının 2030'da yüzde 14, 2040'ta yüzde 13,4, 2060'ta yüzde 11,8 ve 2080'de yüzde 11,1'e gerileyeceği öngörülüyor.
Biz en az üç çocuk isteyeduralım; Türkiye’de bir çocuk normu artık yerleşmiş durumda. Daha çarpıcı olanı ise Türkiye'de çocuksuzluk normu da gittikçe yaygınlaşmakta…
Genç nüfus oranı hızla düşüyor; bu durum Türkiye’yi pek çok açıdan zora sokacak ve iş gücü azalmasından verimlilik kaybına, gençlere yönelik yapılan yatırımların atıl duruma düşmesine, savunma ve askerî kabiliyetlerde olası zayıflıklara, sağlık ve eğitim yatırımlarının yeniden revize edilmesine kadar çok sayıda olumsuzlukla yüzleşeceğimiz anlamına geliyor.
Nüfus hedefimiz tehlike altında. Türkiye'deki doğurganlık hızının 1,51'e kadar gerilemesinin nedenleri neler? Bir başka soruyla, nüfus hedefini hangi olumsuzluklar tehdit ediyor?
“En az üç çocuk” tavsiyesi kısır eğitim sistemiyle ekonomik krize kurban mı ediliyor?
Peki nüfusun azalmasında beslenmenin ne gibi rolü olabilir? Bu sorulara cevap arayalım.
Birincisi ekonomik yetersizlikler ve materyalist eğitim sisteminin ortaya çıkardığı ben merkezli yaşam biçimi. Bunu, açlık algısının hızla yaygınlaşması, sağlık sıkıntıları ve kısırlığın gittikçe yaygınlaşması takip ediyor. Yaşam konforu aldatmacası ve sorumluluktan kaçma duygusunu, kontrolsüz sezaryen çılgınlığını, estetik hassasiyeti ve vücudu daha az deforme etme mücadelesine da saymamız mümkün.
En çarpıcı olanı ise beslenme ve beslenme alışkanlıklarında yaşanan hızlı değişim. Bol katkılı sözde gıdalarla insanlar bile isteye kısırlaştırılıyor.
Şöyle bir durum var; uzmanların yaptığı araştırmalar henüz her şeyin bitmediğini bize gösteriyor.
Türkiye'de aslında çocuk sahibi olmak için bir talep var. Ancak bu talebi iyi okumak ve gerekli hazırlıkları eksiksiz yapmak gerekiyor.
Evliliklerin önündeki zorlukları kaldırmalıyız. Aile müessesesini gözümüz gibi koruma altına almalıyız. Çocuk sahibi olmayan kadınların anne olabilme imkânlarına kavuşturulmasını teşvik etmeliyiz. Çocuk sahibi olmak isteyen kadınların temel ihtiyaçlarını gidermeli, şartları kolaylaştırmalıyız. Anne adaylarının ev-iş dengelerini kurabilecekleri uzun dönemli sosyal politikaları devreye sokmalıyız.
Gençlerimizi, insanlarımızı tekrar ev yemekleriyle barıştırmalıyız. Unutturulmaya çalışılan tencere yemeklerini tekrar vitrine çıkarmalıyız.
Özellikle gençlerimizi fast food türü beslenme alışkanlıklarından kurtarmalıyız. Batı tipi beslenme şekli bize bir şey kazandırmayacağı gibi; kısırlık vb. birçok olumsuzluğu başımıza bela etmekte!