“Sinemaya gidiyor musunuz” sorusunun yöneltildiği insanlar “iyi takipçiyim” diyorsa, haftada bir filme gidiyordur, en iyi ihtimal. Perdede izlediği filmlerse ‘gişe işi’ çerçevesinde, sadece ‘oyalayıcı’, ‘eğlendirici’ ve daha vahimi ‘geçici’dir.
Bense daha ‘büyük bir bakış’tan bahsediyorum.
Sanat ile ilgilenmeyen/uğraşmayan insanın, kendini insanlığına bağlayan irtibat noktalarından biri noksandır. Ve bu eksiklik öylesine etkilidir ki, bütün bir dünya görüşünü, hayata bakışın ve en mühimi de kendine/insana yaklaşımını hepten ‘hiç’ edebilir.
Büyük laflar etmek, dünyanın en küçük işidir. Büyük laf etme derdinde olanlar, en küçük uğraş ile hayatını heba ediyor demektir. Büyük işler peşinde koşan, küçük olarak gördüklerinin ‘eksikliği’ ile ‘büyük kırıklıklar’ın altında kalmaya mahkûmdur.
İşte bu sebepten ki, sözlerimi ‘küçük’, izahımı ‘küçük’, yolumu ‘küçük’ tutmaya çabalıyorum.
Ve işte tam da bu yüzdendir ki “sanat, bir yöntem olarak, küçük dokunuşların büyük resimleri ortaya koyduğu eylem alanı”dır…
‘Sanat sineması’ dediğimiz alanda icra edilen filmleri bir de bu açıdan düşünün. Neden bu kadar sade, neden ‘basit’ gibi görünen, neden sakin, neden dingin ve neden ‘az söz’ barındıran şekle sahip olduklarını bir de bu bakımdan yorumlayın.
Şeklen böyle olmakla beraber mevzubahis filmler, nitelik açısından -elbette- büyük etkiye sahiptir. Kitleyi değil, insanı hedef alır.
‘Çoğunluk’ değil, ‘kişisel varlık’tır hedef olan.
‘Zaman’ın çok küçük bir kısmını kullanmasına rağmen, sanat filmi, ‘zaman’ın en geniş anlarına hitap eder.
‘Uzun plan’, ‘duran kamera’, ‘susan insan’ olarak değerlendirilen şekli görünüm, sanat sineması bağlamında ‘büyük lafların yatağı’dır.
Çünkü sanat, sadece ve sadece insanı hedef alır… Kitleler, sanat için ‘daha çok insan’dan başka bir şey değildir. Ve topluluk, sanat için, yine sadece insandır.
Ve sinema; bir ruh halinin, hâl üzere durumundan ruh üzere konumuna değin gelişiminin aracı ve amacıdır…
Sinema; bizi bize, hepimizi hiçbirimize ve bireyi yalnızlığına hapseden modern zaman algısının karşısında direnebilmenin yöntemi olmasının ötesinde, şartıdır…
Sinema; arayış içinde olması gereken insanoğlunun, mevcudiyetini bilemeden mevcut durumunu kabullenmesi gerçeğinin değişmesi gerekliliğini anlamanın sonrasında, gerçeğin üst tabakası hakikatin ‘hissedilmesi’ hususunda duygusal yardımcıdır…
Sinema; bireysel etkisinin dozajına yönelik yorumların kofluğuna hapsedilemeyecek oranda hissi ve toplumsal yönelmenin sürdürülebilmesi bakımından nicelik ve niteliksel öneme haiz kurtuluş yoludur…
Sinema; düşünmedir…
Sinema, düşüncedir ki sinema bir ‘zihni eylem alanı’dır…