Türkiye’yi ne pahasına olursa olsun Musul’dan uzak tutmak isteyen El Ibadi hükümeti uzun süredir beklenen operasyonun başladığını nihayet açıkladı.

Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da üzerine basa basa ifade ettiği gibi Musul konusunda hem sahada hem de masada olmaya kararlı.

Bölge halkı da Türkiye’nin operasyona katılmasını istiyor.

Haydar El Ibadi’ye “Ahmaklık yapma” uyarısında bulunan aşiretlerin çağrısını tüm dünya duydu.

Türkiye’nin mutlaka Musul’da olması gerektiğini söyleyen sadece aşiret liderleri değil.

Iraklı entelektüeller de bu yönde çağrılar yapıyor.

Onlardan biri de Musullu araştırmacı–yazar ve “Musul’u Koruyun Hareketi” Koordinatörü Rebii El Hafız.

9 Ekim Pazar günü Londra’da Türkiye Büyükelçiliği önünde “Türkiye Musul’u, çocuklarını ve hastanelerini korusun” pankartlarıyla yapılan gösteride en önde gördüğümüz El Hafız, doğup büyüdüğü Musul’a 33 yıldır hiç gitmemiş.

Gidememiş.

“Özlediniz mi?” diye sordum.

“Aşığın sevgilisini özlediği gibi özledim” dedi.

Rebii El Hafız’a göre, son dönemde sınırlarını koruma gerekçesiyle harekete geçen Türkiye buna bir de Musul halkını ve kültürünü katliamdan ve yıkımdan koruma gerekçesini eklemeli.

Bu gerekçenin bölge halklarıyla Türkiye arasında farklı bir ortak zemin ve bölgede yeni bir denklem oluşturacağı düşüncesinde.

Türkiye’nin milli güvenliği için Musul’da var olması gerektiğini söyleyen El Hafız, kentin DAEŞ’ten arındırıldıktan sonra Türkiye tarafından korunmasını istiyor.

Musul dışında bir miktar asker bulundurmayı yeterli görmüyor.

Yani Cerablus örneğinin Musul’a da uygulanması çağrısında bulunuyor.

Mevcut Irak hükümetinin, İran’ın ve Amerika’nın Türkiye’yi Musul’da istemediğini hatırlatınca, “Türkiye de emrivaki yapsın” diyerek bölge halkının ve aşiretlerin Türkiye’yi istediğine dikkat çekiyor.

Türkiye’nin Suriye’ye müdahalede gösterdiği tereddüdü Irak’ta göstermeyeceğine inanan Rebii El Hafız’a göre Ankara tereddüt etmenin ve gecikmenin bedelinin ağır olacağını gördü.

Türkiye’nin müdahalesi durumunda mezhep savaşı çıkabileceği yönündeki uyarılar hakkında ne düşündüğünü sorduğumda ise şöyle cevap verdi:

“Türkiye zamanında müdahale etmezse asıl o zaman mezhep savaşı çıkacak.”

DAEŞ’ten hiçbir farkı olmayan Şii milislerin Musul’a girmelerini engelleyecek herhangi bir güç yok.

Amerika’nın bu konuda söz verdiği öne sürülse de Amerika’nın ipiyle kuyuya inilmeyeceğini bölge halkı çok iyi biliyor.

Ayrıca Musul’a gireceği söylenen Irak Ordusu’nun mezhepçilikte Şii milislerden hiçbir farkı yok.

Katliam korkusuyla kentten kaçan insanların yöneleceği tek yer Türkiye.

Onbinlerce insanı konuk edecek kamplar hazırlamak insani ve ahlaki bir tavır olsa da kesinlikle çözüm değil.

Çünkü demografik yapının değişmesine katkı sağlıyor.

Planlanan oyunun sahnelenmesini kolaylaştırıyor.

Suriye’de bombardımandan kaçıp gelen kardeşlerimize kapılarımızı açtık.

Fakat boşalan Arap ve Türkmen köylerine PKK/PYD yerleşti.

Irak’ta aynı hataya düşülmemeli.

Ayrıca yeni bir göç dalgası yeni sorunlar demek.

Çözüm olarak Musul halkının kendi topraklarında kalması ve güven içinde yaşaması sağlanmalı.

Bunu yapabilecek tek güç de Türkiye.

Avrupa ülkeleri üç beş mülteciyi almamak için sınırlarını kapatırken hiç kimse Türkiye’nin yanıbaşındaki yangına duyarsız kalmasını beklemesin.

Birileri ta uzaklardan gelip kendi adamlarına alan açmak için komşumuzun evini yakıp yıkacak.

Sonra da Türkiye’den yangını söndürmeye kalkmamasını, sadece yangından kaçan ev sakinlerine kapısını açmasını isteyecek.

Ardından da harabeye çevirdiği o evin enkazı üzerinde kaçak gecekondu inşa etmeye kalkışacak.

Yok öyle bir şey!

Misak-ı Milli’den bahsediyorsak Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan insanların acılarına da duyarsız kalamayız.

Musul, ne idüğü belirsiz Haydar El Ibadi gibilerin değil Musul halkınındır.

Musul halkı da kendisini katliamdan koruması için Türkiye’yi çağırıyor.

Cadde ve sokaklarında Şii milisleri veya mezhepçi Irak Ordusu’nu değil Türk askerini görmek istiyor.

Bugün bu çağrıya kulak tıkayıp Musul halkını yüzüstü bırakırsak yarın hiçbir şekilde Misak-ı Milli’den söz etme hakkımız olmaz…