ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Halep’in Etarib ilçesine bağlı Cina köyündeki Ömer İbnu’l Hattab Camii’ne önceki gün hava saldırısı düzenledi.

Mübarek Cuma gecesi yatsı namazı sırasında gerçekleştirilen saldırıda 70’ten fazla Müslüman hayatını kaybetti.

Görgü tanıklarına göre saldırı sırasında camide 300’e yakın insan vardı.

CENTCOM, büyük bir pişkinlikle katliamı itiraf ederek, “El Kaide’ye ait bir toplanma yerinin vurulduğunu ve çok sayıda teröristin öldürüldüğünü” öne sürdü.

Bu, Amerika’nın gerçekleştirdiği ilk Müslüman katliamı değil.

Daha önce de Afganistan’da, Irak’ta, Yemen’de masum sivilleri bombaladı.

29 Ocak’ta Amerikan komandolarının Yemen’de gerçekleştirdiği katliamda aralarında kadınların ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 30 sivil öldürülmüştü.

CENTCOM, o katliamın ardından yaptığı açıklamada da yine aynı pişkinlikle suçsuz günahsız insanları öldürdüğünü itiraf etmiş ve özetle “Kadınları ve çocukları da öldürmüş olabiliriz” demişti.

Amerika’nın sivilleri öldürdüğü katliamların pek çok örneği var.

19 Mayıs 2004’te yayınlanan bir haber şöyle diyor:

“Irak’taki Amerikan güçlerine ait helikopter, ülkenin batısındaki Ramadi kentinde bir düğün evine ateş açtı. Olayda en az 40 Iraklı öldü. Ölenlerin 15’inin çocuk 10’unun kadın olduğu bildirildi.”

Bunun gibi daha birçok olay sayılabilir. Hepsi de ya “Yanlışlıkla oldu” denilerek veya “Orada teröristler vardı, biz teröristleri hedef aldık, bu sırada istemeyerek sivilleri de öldürmüş olabiliriz” türü bahanelerle geçiştirildi.

Yatsı namazında camiye düzenlenen saldırının ardından da işlenen katliam benzer açıklamalarla geçiştirilecek.

Nasılsa DAEŞ veya El Kaide bahanesi her türlü pisliği örtüyor.

Ayrıca dünyada bazı ülkelerin dilediğince katliam işleyebilme lüksü var.

Amerika da onların başında geliyor.

Önceki gün Suriye’de işlenen katliamla “Sam Amca”nın hayli kabarık siciline yeni bir suç eklendi. Fakat aynı zamanda İslam dünyasının içinde bulunduğu acizlik ve çaresizliğin boyutu bir kez daha kendini gösterdi.

Müslümanların mabedi içinde insanlar Allah’a ibadet ederken vuruldu.

Kurtarma ekipleri bir yandan caminin enkazından ölüleri ve yaralıları çıkarırken diğer yandan parçalanmış ve etrafa dağılmış Kur’an-ı Kerim sayfalarını topluyorlardı.

Normalde yer yerinden oynaması gerekirken birkaç açıklamadan başka tepki yok.

Böyle bir saldırı örneğin Pazar ayini sırasında bir kiliseye düzenlenebilir mi?

Ya da düzenlense ne olur?

Bu sorulara verilecek cevaplar belli ve o cevaplar maalesef Müslümanların acı verici halini yansıtıyor.

Irkçılığın ve İslam düşmanlığının yükselişte olduğu Batı’dan bu ve benzeri katliamlara yönelik toplumsal bir tepki beklemek gerek.

CENTCOM’un birçok hava saldırısını PKK’nın Suriye kolu PYD’nin verdiği bilgilerle düzenlediğini biliyoruz.

Ömer İbnu’l Hattab Camii’ne düzenlenen saldırı şayet gerçekten yanlışlıkla gerçekleştirildiyse caminin koordinatlarını ve “Teröristler toplantı yapıyor” şeklindeki yanlış bilgiyi kimin verdiği sorusu gündeme geliyor.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, katliamın ardından yayınladığı bildiride namaz esnasında camiye yapılan insanlık dışı saldırıyı şiddetle telin ettikten sonra şöyle dedi:

“Bir insanı secdedeyken öldürmenin, bir mabedin göğsünü delmenin ne insanlık önünde ne de Cenab-ı Hakkın katında hiçbir açıklaması olamaz. Masum insanlara kast edenler, ahlak ve hukuktan nasibini almamış, vicdan elbisesini çıkarmış, insaf kalemini kırmış olanlar elbet bir gün hesap verecektir.”

Görmez, katliamın birkaç saat içinde unutulan ve peşinde yenileri eklenen bir insanlık suçu olmaması için vicdan sahibi bütün insanlığı bu zulmü durdurmaya davet etti.

Bu çağrıya katılmamak imkânsız.

Ancak bugüne kadar yaşanan tecrübeler ve mevcut şartlar ne yazık ki pek ümit verici değil…