Bir mücadelemiz vardı…

Ne de huzurlu ve mütevekkildik. Gecenin anarşist kokansaatlerinde, gri mahallelerin mahzun sokaklarında, sıvaları dökülmüş fukaraduvarlara “Huzur İslam’dadır” yazarken.

Harçlıklarımdan artırdığım kumbarada biriken bozukparaları kuruş kuruş, şangır şangur sayarak, fırından taze çıkmış sıcak ekmekmisali buram buram mücadele kokan dava önderlerinin kitaplarını almak! Huşudolu bir ibadet gibiydi…

“Ahi Ente Hurrün-Kardeşim Parmaklıklar Arkasında Olsan daHürsün” şiirlerini okuyup meydan okumak Dehrin Nemrut, Ebu Cehil ve Ebu Leheplerine…

Ya da “Komünist” deyip içimize sindiremesek de mücadeleruhu iklimleyen tınısı ve türkülerine yenilip gizli gizli ve kaçamak, kısık sesAhmet Kaya dinlemek. “Hadi sen git işine de herkes kendi işine…” Ne dekeyifliydi…

Ya “mürteci” evlerimize gece oktu düzenlenen apansızpolis baskınlarına ne demeli? Ortaya saçılan suç aleti birkaç ilmihal ve“mürteci” mecmua… Ne de korkuturduk ama. Sonra kelepçelenip götürülenbabalarımız ve “Oğlum! Acaba babanın sakalını keserler mi” diyerek babalarımızyerine sakallarını dert edinen mütevekkil analarımız… Vay be…

Sabah namazını müteakip fecir vakti, kurşunlanıpsırtından şehadete yürüyenlerimiz vardı sonra…

Adanmış ve bir muhkem duvarın mazbut tuğlaları misalibirbirine marbut, kenetlenmiş dava kardeşliğimiz ve dostluklarımız vardıbirbirimize adadığımız.

Bildiğimiz en yüksek makamın adamlık ve adanmışlık makamıolduğu zamanlardı…

Yeryüzünün çürümüş tüm sömürü sistemlerini bir birkaldırıp yürürlükten yerine gürbüz bir merhamet ve paylaşım medeniyeti inşaetme hayalleri kurduğumuz mücadele şiirlerimiz vardı doyamadığımız…

Ve bir bir devirip vesayet sistemlerini, milletcoğrafyamızın sütliman rıhtımlarına vardığımızda gözlerimizi kamaştırdıdenizlerin maviliği. Ve mücadelemiz denizlerin mavi seraplarında vurgun yedi…

Bizi bekleyen ümmet ve insanlık coğrafyalarımızın mazlumsahillerine yelken açıp, ateşe veremedik gemilerimizi zulmün puslu ve karanlıkrıhtımlarında… 

Unutunca ümmet ve insanlık coğrafya mücadelelerimizi öncesadakatlerimizi sattık. Ardından vefalarımızı… Bize “Kardeşim” diyenlerinkarşısına dikildik arkamızda saf tutmuş eski hasımlarımızla.

Tek tek dize getirip muhkem kalelerin muazzam ordularını,kendimize yenildik…

Bize sunulmuş tüm makam-ı alileri kendimizden bilipihanetin sinsiliğinde terk ettik liderimizi.

Garip gelmiş ve garip gidecek olan bir dinin fukara,mustazaf ve fakat mütevekkil, mümin ve mücadeleci çocukları olmak ne büyükonurdu oysa…

Biz fukara iken iyiydik…

Biz mücadelemizi yitirdik…

Yitik bir kavganın yenik çocukları olduk…