17 EYLÜL 2014 ÇARŞAMBA

KARAKURUM

Bu gün Cengiz Han’ın başkenti Karakurum’dayız. Sabah erkenden Moğolistan’ın en eski Budist tapınağı Erdene Zuu’ya gidiyoruz. Tapınak yüksek burçlu surlarla çevrili. Biz tapınağa girerken turuncu kıyafetli öğrenciler gruplar halinde derse geliyorlardı. Tapınağın içinde eğitim bölünün dışında çeşitli ibadet mekânları da var. Garip heykellerle dolu tapınak bir ibadet merkezi olmaktan çok korku merkezine benziyor.

Tapınak müze Erdene Zuu’dan çıkınca ön tarafta hediyelik eşya satan dükkanların birinden Moğol müzik cdleri alıyoruz. Sonra Harhorin (Karakurum) Müzesi’ne giriyoruz. Bu müze Japonlar tarafından yapılarak Moğollara hediye edilmiş. Müzenin giriş bölümde kitaplar, albümler, tişört, şapka vb hediyelik eşyalar satılıyor. Sözleşme hazır değil diyor görevliler, bizde ‘’çekim yapalım siz hazırlayın’’ diyoruz. Çekime için bir saat izin veriyorlar. Müze yetkilisine ‘’bir saatte ancak Türklerle ilgili bölüm nerdeyse orayı çekelim’’ diyorum aldığım cevap ilginç ” Müzenin bütünü Türklerle ilgili.”  İçeri girince gerçekten öyle olduğunu görüyoruz. Çok sayıda balbal, taşbabalar, günlük hayatta kullanılan eşyanın altındaki notlarda tarihimizle ilgili bilgiler geçmişimize ışık tutuyor. Müzenin ortasında o dönemi anlatan büyük bir maket var. Şehirde üç adet cami, kilise ve budist tapınağı dikkat çekiyor. Anlaşılan Karakurum çok dinli bir şehirmiş. İmparatorluk olmanın sanki şartlarından birisi de çok dinli ve kültürlü olmak gibi geliyor bana. Çekimleri zamanında bitiriyoruz. Hem kamerayla görüntü hem de fotoğraf makineleriyle fotoğraf çekiyoruz. Burası Türk tarihçileri  için hazine…

Müzeden çıkıyoruz Karakurum şehrini yukarıdan görmek için bir Şaman Budist arazi tapınağının yanına çıkıyoruz. Yol üzerinde bir araç parkı ve onun 100 metre ilerisinde bir anıt var. Rehberimiz bu anıtın bir erkeklik organı olduğunu ve bunun şifa kaynağı olduğu inancıyla ziyaret edildiğini söylüyor. Sapıklığın bu kadarına da pes diyerek oraya gitmiyorum. Şaman arazi tapınağının yanına çıktığımızda tapınağın yanında ölmüş hayvan kafa kemikleriyle karşılaşıyoruz. Demek ki bu anıta kurban sunmuşlar… Şehir bu tepeden kocaman vadinin ortasında küçük bir kasabadan ibaret. Cengiz Han’ın başkentinden geriye hiçbir şey kalmamış. Ancak bu vadi Moğolistan’ın bozkırlarından bitki örtüsü bakımından daha yeşil görünüyor. Bu araziler verimli olduğu için Türkler ve Moğollar bu bölgelerde yaşamışlar.

ORHON VADİSİ

Sonra Bilge Kağan yolundan Orhon Vadisine doğru ilerliyoruz. Girişine büyük tabela asılmış üzerinde Türk ve Moğol bayrakları bulunuyor ve yan taraftaki kitabe de bu yolun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla TİKA tarafından yapıldığı yazıyor. Yol 46 kilometre uzunluğunda gidiş gelişli Moğolistan’da gördüğüm en iyi asfalt, düz olması nedeniyle tam bir yarış pisti gibi duruyor. Yolun sonuna doğru alçak bir tepenin üzerinden Bilge Kağan Kitabesi, Kül Tigin Kitabesi ve müzeyi görüyoruz. Her iki kitabe koruma duvarlarıyla güvenlik altına alınmış. İki abide arasında yaklaşık 500 metre mesafe bulunuyor. Gerçek abideler Müzede koruma altına alınmış yerlerine maketleri dikilmiş. Önce müzeyi dolaşıyoruz. Müzede fazla eser yok ancak iki tane şah eser var. Birisi Bilge Kağan Kitabesi, ikincisi Kül Tigin Kitabesi. Ayrıca önemli eserlerden biri de Bilge Kağanın altın tacı ve gümüş geyik heykeli bu müzede. Bunların dışında duvarlı desenli mezarlar, günlük hayatta kullanılan eşyalar, balbal ve taşbabalarda bu müzede sergileniyor. Bazı heykellerin başları yok. Makette olsa abidelerin gerçek mekânlarında da çekimler yapıyoruz. Önce Bilge Kağan Kitabesi’ni sonra Kül Tigin Kitabesi’ni çekiyoruz. Kitabeler kaplumbağa heykelinin üzerine konmuş. Ön taraflarında Türkçe arka taraflarında Çince metinler var. Bilge Kağan anıtı bayağı yıpranmış. Kül Tigin anıtı daha sağlam duruyor. Abidelerin üst kısmında yaban keçisi figürü dikkat çekiyor.

GÖKTÜRK KİTABELERİ

Göktürk Kitabeleri XIII. Yüzyıl tarihçilerinden Alaaddin Ata Melik Cüveyni tarafından Tarih-i Cihan Guşa adlı eserinde zikredilmiş ancak fazla dikkat çekmemiştir. 1722 yılında İsviçreli Strahlenberg gezi notlarında kitabelerden bahsetmiştir. 1889 yılında Rus bilim adamı Yadrintsev bu kitabeleri bilim dünyasına kazandırmıştır.

Kitabelerin okunması Rus Türkolog W. Radioff, 1893 yılında Tenri ve Türk kelimelerini çözdükten sonra bütün metni çözmüştür. Bu metinler Göktürk alfabesi ile yazılmış içinde Türk kelimesi geçen ilk metinlerdir. Göktürk Alfabesi 38 harften oluşmaktadır. 26 sessiz, 8 bitişik, 4 sesli harf alfabeyi meydana getirmektedir.

GÖKTÜRK DEVLETİ

İsminde ilk Türk kelimesi bulunan Göktürk Devleti(552-745) Bumin Kağan tarafından kuruldu. Bumin Kağan ölümünden önce devleti ikiye böldü. Göktürk Devleti zirve yıllarını Bilge Kağan, Başkomutan Kül Tigin ve Başvezir Tonyukuk zamanında yaşadı. 745 yılında devlet Uygurların eline geçti.

Müzenin yanında 4 – 5 tane çadır görevlilere ait.  Abidelere veda edip Orhon vadisinin derinliklerinden yine toprak yollardan dönüşe geçiyoruz. Vadinin bitiminde yolumuz at , inek koyun sürüleri kesiyor. Yolun tam karşısında binalar bar tapınak olsa gerek ama bu dağın tepesinde niye yaptılar. Moğolistan’da bazı soruları sormanın anlamsız olacağını düşünerek kendi kendime soru sormaktan vazgeçiyorum. Derin ve güzel vadilerden ana yola çıkıyoruz. Karakurum’un yollarındaki sıkıntıyı atlatıyoruz. Bu ana yol asfalt, dün kullandığımız yoldan çok daha iyi. Dün akşam geldiğimiz yolla birleşen noktalara kadar rahat gidiyoruz. Ulan Batur’a 100 kilometre kala dün geldiğimiz yola giriyoruz. Yine çukurlar, yine tali toprak derin kuyulu yollar.

Gece yarısı rezervasyon yaptırdığımız Epos Oteline varıyoruz.

18 EYLÜL 2014 PERŞEMBE

TONYUKUK KİTABELERİ

Bu gün istikametimiz Bilge Vezir Tonyukuk’un abidesine… Küçük bir şehir trafiğinden sonra Pull Nehrin’nin kenarında sararmış ağaçların yanından doğuya doğru ilerliyoruz. Tonyukuk abidelerinin bulunduğu mekân buraya 40 km. Ulan Batur ‘un dışında farklı mimari özelliklerde toplu konutlar yapılıyor. Bu konutların arkasında dağlar önünde yeşil çayırlar ve meralar uzanıyor. Konut demişken öğrendiğimiz kadarıyla Ulan Batur’da ev fiyatları İstanbul’dan daha pahalı. Sanki 3 milyon nüfus 1.600.000 metre kare alana sığamamış bunun yarısı yaklaşık 1.200.000 ini bu vadiye sıkışmış ve berbat bir şehirleşme örneği sergileniyor. İnsanoğlunu anlamak mümkün değil varlık içinde yokluk çekmek buna denir.

Bir vadiyi geçince Nalayh Mahallesine geliyoruz. Mahalle diyoruz ancak kasaba büyüklüğünde. Burada 3.500 Kazak yaşıyor. TİKA, Konya Dost Eli Derneği ve Bakırköy Müftülüğü yardımıyla güzel bir camii ve yanına bir Kur’an Kursu yapılmış. Yurtta 16 çocuk yatılı kalıyor.  Kasaba mahalleyi geçince yolun sol tarafında modern binalar görüyoruz. Burası Rusların askeri üssü. Eskiden Moğolistan’da daha fazla Rus askeri varmış. Sovyet döneminden kalma anıt ve eserleri şehrin her tarafında görebilirsiniz.

Ulan Batur’dan 40 km gittikten sonra yolun sağında Türk ve Moğol bayraklarının olduğu tabelayı göreceksiniz. Buradan 11 km ilerde bulunan Bilge Vezir Tonyukuk’un kitabesi bulunuyor. Bu yol TIKA tarafından asfaltlanıyor. Hummalı bir çalışma sürüyor. İş makineleri yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Ekim ayında bu yolu açmayı düşünüyorlar. Ara sıra asfaltın biten bölümünden gidiyoruz. Asfaltın kenarından kamyonlar tozu dumana katarak çalışıyorlar.

Yolun sonunda bozkırın ortasında, sanki tam ortasında demir parmaklıklarla emniyet altına alınmış iki adet kitabe. Kapısında bu çalışmayla ilgili detaylı açıklamalar yer alıyor

1957 yılında Çekoslavakyalılar tarafından burada bir kazı yapılmış. Ancak çıkan sonuçlar hakkında herhangi bir bilgi yok. Abidelerin 500 metre uzağında bulunan kazı evi daha sonra müzeye dönüştürülecek.

BİLGE VEZİR TONYUKUK

Bilge vezir Tonyukuk kendi ifadesiyle 646 yılında Tabgaç ilinde doğmuştur. Tabgaç’ta yaşayan Türkler Çin’e bağlı idi. Tonyukuk hapse düşer. II.Göktürk Devleti’nin kurulmasıyla beraber hapisten kaçarak Kutlug Kağan’a sığınır. Kutlug Kağan Apa Tarkan ünvanını verdiği Tonyuku’u askeri ve idari işlerin başına getirir. Tonyukuk devletin düşmanlarına karşı stratejisini hazırlar. Kitabelerde bu mücadelesini anlatır. Kendi yaptığı işleri kitabelere yazar. Çinlilere karşı devleti korur. Bilge vezir Tonyukuk 725 yılında vefat eder.

Akşamüzeri at, koyun, inek sürülerin eve dönmeye başladığı saatlerde bize de Bilge vezirin huzurundan garip duygularla ayrılmak düşüyor. Allameyi cihan olsan bile koca bozkırların içinde bir dikilitaştan başka bir şeyin olmaz. O da nasibinde varsa… Önemli olan bu alemde bir hoş sada bırakmak bilge vezir Tonyukuk gibi.

Moğolistan Günlükleri: Bozkırın çocukları-12