Trump’ın derin bir entelektüel birikiminin olmadığı ortada. Entelektüel birikimin bir insana kazandırdığı vasfın ne olduğunu en iyi ifade edenlerden biri olan Matthew Arnold, “İnsanın aklına estiği gibi davranmasını engeller” diyor.

Aklına estiği gibi davranan, öyle davrandığı için de entelektüellikten çok uzak bir görüntü arz eden, attığı tweetlerle bir ülkeyi yönettiğini zanneden bir kişilikle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek gerekir. Daha önceki yazılarımda Trump’ı “her türlü keyfin kâhyası” gibi davranmakla da itham etmiştim. Bu itham gün geçtikçe çok daha yerine oturuyor.

Bir durumu ya da kişiliği herkes fark ettiğinde fark etmek bir ilim adamı için ciddi bir kayıptır ve öncülük vasfını yerine getirememektir. İlim adamının en hayran bırakanının öncesinde, olmadı sırasında bir hükme varması önemlidir. Sonrasında varılan “hüküm” herkesle aynı anda ortaya çıkacağı için bir ilim adamına ayrıcalık kazandırmaz kanaatimce. Elbette sonuçların da bir ilim adamına sundukları vardır ama sadece tamamlayıcılık vasıflarıyla önemlidirler.

Bu kısa izahat hiç kimseye bir “malumatfuruş”luk olarak yansımasın. Bir iddiayı mantıki temele oturtmak adına yapıldı.

Şimdi meselemize dönelim mi?

Neoconlar (yeni muhafazakârlar) kendi ürettikleri küreselci anlayışları tüm dünyaya yayabilmek için her yerde “milli” olana karşı bir savaş açmış durumdalar.  Bununda en önemli sebebi küreselcilerin hedeflerini ve ürünlerini tehdit etmeleridir. Dünyanın her yerinde benzer bir yaşam algısı oluşturmadıklarında, ürünlerini kullanacak kitleler de az olacaktı. Bu vesileyle “yerel” olan her şey onlar için bir tehdittir.

Neoconlar pek düşünmeyen, entelektüel derinlikten yoksun bir tiple, bütün dünyayı yeni bir belirsizliğe sürüklüyorlar. Bu “tip”in, Hitler’den sonra dünyanın başına gelen en büyük musibet olduğu konusunda pek çok kişi hemfikirdir.

Bu hemfikir olma durumu birde psikiyatrlardan gelince ve onlar da ABD’li olunca çok daha anlamlıdır zannediyorum.

John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden psikiyatr John Gartner’ın öncülüğünde başlatılan bir kampanyada 18 imza toplanmış. Bu imza sahiplerinin ruh sağlığı üzerine çalışanlar olması da son derece anlamlı. Teşhisleri ise şu: “Donald Trump, narsist bir psikopat, paranoyak, gerçeklikten kopuk biri.” Bazıları daha ileri giderek onu “Psikiyatrik bir Frankenstein” olarak bile nitelendiriyor.

Trump’ın psikolojisi hakkında yazılar yayımlayan başka uzmanlar ise onun en az üç kıstas açısından kişilik bozukluğu özellikleri gösterdiğini belirtiyor: “Narsistik, antisosyal ve paranoid kişilik bozuklukları” üzerinden. Bu konularda Prof. Dr. Vamık Volkan bir gazeteye geniş çaplı mülakat verdi.

Şimdi sormak gerekir; “Bütün dünya bu, akılına malik olamayanın hezeyanlarına teslim mi olacak?”

Mademki bir teşhisimiz de var, o halde bütün “akılı-başında” olanlar, bu durumdan ne bekliyorlar. Trump’un kuyuya attığı “taş”ı çıkarmaya çalışmak neden milyonlarca akıllıya bırakılmak isteniyor?

“Edebiyatın delileri” tarihte önemli bir eksiği kapatmıştı. Zalimlere söz söylemenin en önemli aracıydı onlar. Peki, şimdi “aklî” olmayan bir devlet adamına “söz”ün hakikatini ulaştırmanın aracı ne olacak o zaman? Sözü ona kim ulaştıracak ya da ulaştırabilecek mi? Mesele bence budur.

Eğer o söz entelektüel olmayan, hatta aklîliği tartışılan bir beyne ulaşamazsa Allah korusun, tarihte ki faturası çok ağır “denge”lenme araçları devre girer. Buda, hiçbir aklıselimin arzusu olamaz…

Dünya, kendi ülkesinin 18 bin psikiyatrı tarafından teşhisi konulmuş bir meczuba teslim edilemeyecek kadar önemlidir; buda yine, bugünlerde aklı olanların en önemli meselesidir.