7 Ağustos 2016 Pazar günkü Yenikapı tarihi buluşması, Türkiye’nin gelecek tarihine açılmış yeni bir kapıdır. 3 ila 5 milyon arasındaki kalabalık, sağ-sol, alevi-sünni ve Türk-Kürt demeden herkesi bir araya getirdi. İslamcı, milliyetçi, dindar veya ulusalcı her yaştan insan oradaydı.

Tarihte bazı olayların, özellikle zorlama mühendisliklerin hiç düşünülmeyen veya öngörülemeyen yeni sosyolojileri ortaya çıkardığına en güzel örnekliktir Yenikapı buluşması.

Tespitlerimi sıralamak isterim:

1. Bilinçaltımızda akan derin bir Türkünün çalmakta olduğunu gördüm. Neredeyse Türkiye’nin her il meydanında bangır bangır Türkiyem Türküsünü söylüyordu Mustafa Yıldızdoğan.

2. Türkiye’yi bölmek üzere yola çıkanlar, dışardan Türk milletinin direnişi, içerden de ulusalcı ve milliyetçi askerlerin köstek olmasıyla büyük bir demir tokat yemişlerdir.

3. Batı’nın hiç şüpheye mahal bırakmayacak derecede demokrasiyi, derin amaçlarına ulaşmak için bir oyuncak olarak kullandığı tescillenmiş oldu. Biliyorduk, teyit ettik.

4. Darbeyi açıkça detekle(ye)meyenler, koro şeklinde şimdi de “hukuk” demeye başladı.

5. Türkiye’nin yürüttüğü sert söylemli Suriye politikasından en çok memnun olanSuud, İsrail, İngiltere ve ABD gibi ülkelerin, aynı zamanda darbeyi de desteklediği olgusu, pek çok İslamcının yüzleşmek zorunda olacağı tartışmayı başlatacak gibi.

6. Türkiye’de oluşturulan sûnîgerginliklerin, ma’şerîvücdanımızda hiç de kabul görmediği ortaya çıkmış oldu.

7. Aşırı söylemlerin ve abartılı ifadelerin bir nesnesi olan dine dayanan görüşler, Kemalizm ve milliyetçiliklerin, büyük ortada duran milletten hiçbir zaman onay almadığı ortaya çıkmış oldu.

Seccadesini serip namazını kıldığı her yerin vatanı olamayacağını İslamcılar anlamış oldu. Kemalistlerin, dincilere karşı çıkıyorum, diye 28 Şubat sürecinde gerçek dindarları askeriyeden tasfiye ederek Fetöcü hainlerin önünü açtığı, maalesef acı gerçeğimiz olarak önümüzde duruyor.

Bundan sonra ne yapmalı?

Yeni bir bakanlar kurulu söz konusu olacaksa –ki olmalı-, ulusalcı, milliyetçi ve İslamcı eğilimlerden teşekkül etmelidir.

Ortayı, hiçbir aşırılığa meyyali olmayan milleti mihenk alarak, yeni bir yön tayin edilmeli ve yol alınmalıdır.

Hain yapıyı koruyan menfaat şebekesi tespit edilip pasifize edilmeli, hainlerin “pişmanlık ifadesi” asla dikkate alınmamalı, merhamet gösterilmemelidir.

NATO ve AB sürecini terk etme yerine vitesi boşa alarak, Rusya, Çin ve İran ekseninde tanışıklıkların arttırılması sağlanmalı, bu ülkelerdeki bütün dış işleri, Tika ve Yunus Emre Enstitüsü personeli yeniden gözden geçirilmelidir.

Yunus Emre Enstitüsü’nün istihdam ettiği personel yapısı, sosyal bilimleri içerecek şekilde güncellenmeli, yıllara uzanan dönüşüm patinajları terkedilmelidir.

Maarif Vakfı’nın kurulumu hızlandırılmalı, kurulacak yeni eksene dönük kültürel ve sosyal politikalar inisiyatif kurulu oluşturulmalıdır.

AB Bakanlığının adı yeniden düşünülmeli, gerekirse Afro-Asya/Afrasya Bakanlığı kurulmalıdır.