Meşhur fıkra olduğundan çeşitli şekillerde de anlatılır… Nasreddin Hoca’ya sorarlar: “Dünyanın ortası neresi hocam?” Hoca hiç düşünmeden kendisinden beklenen cevabı verir: “Burasıdır!” “Olur mu hocam!” şeklindeki söylenmelere de, inanmayan ölçsün der.

Burada durmamız lazım. Durduğumuz yer, asıl durulması gereken yerdir ve öyle de olmalıdır.

Birinci durağımız, Hoca’nın kişiliğidir. Tarihsel olarak Nasreddin Hoca’nın, ahi şeyhi Ahi Evren olduğu çeşitli bulgularla iddia edilse de, kesin olarak Ahi Evren’dir diyemeyiz. Bununla birlikte Hoca, gündelik fıkralara konu olduğu gibi komiklik peşinde koşan, insanları kendine güldürmeyi iş edinmiş bir kişilik de değildir. Yunus ve Mevlânâ’nın çağdaşı, bilgiyi insanları korkutarak değil, tebessüm ettirerek veren Türk tipi bir bilgedir. Aynı zamanda onun esnaf olduğuna dair birçok kaynak ittifak halindedir. Buraya bir mim koyuyoruz.

İkinci durağımız, İslâm anlayışıdır. Anlayışının temelini, sorumluluk sahibi bir Müslüman bilinç oluşturur. “Kim var?” denildiğinde, adeta sağına soluna bakmadan ben varım diyebilen biridir. Soru soranı, sorduğuna pişman etmeden cevabının verildiği bir kişiliğe sahiptir. Korkutucu değildir. Cehennemden bahseden yetersiz bir Müslüman tip değildir Hoca. Sorulara verdiği cevaplardan kimse rahatsız olmaz, tebessümü eksiksiz bir iknadır. İnsanları cehenneme göndermek için fırsat kollamaz.

Üçüncü durağımız, iktisadî yönüdür. Kendine Müslüman değildir hoca. Üretenin yanındadır. Ahi teşkilatı, Türkleri Anadolu’da üreten bir yapıya dönüştürme gayretleri içindedir. Pazarın farkındadır, sözleri pazara çıkar. Pazar, agora’dır. Bütün agoralar gibi, şehrin ortasıdır pazar. Parayı veren düdüğü çalar. Parayı vermeden, düdüğü kimse çalamaz. Olur inşallah diyerek çocukları kandırmaz, zamanla diyerek belirsizliğe yol açmaz Hoca. ‘Parayı vermeden çalarım’ diyenin yolu ya hırsızlığa çıkacaktır, ya aklı devre dışı bırakan yaklaşımlara… Bu yönüyle hocanın sözleri, test edilebilir ve yanlışlanabilir. Kedi yemediyse ciğer nerede, diye soran Hoca, aklı ön planda tutan bir bilgedir. Ayakları yere basar. Bastığı yer medeniyetlerin beşiği Anadolu’dur.

Dördüncü durağımız, yaşadığı yerdir. Kırşehir de olabilir, Konya da, Akşehir de olabilir burası. Kesin olan, şehrin ortasında geçen Hoca’nın hayatıdır. Ciğer alıp evine gönderdiği yer bir şehirdir. Alışverişin, yani hayatın içindedir; pazara çıkar hindi satar. Komşularla ilişkileri iyidir, kazanları doğurur. Çocuklarla ilişkileri iyidir, Hoca’ya düdük ve oyuncak siparişi verebilirler. Ulu kişi havalarına bürünüp, mesafeli duruşlar sergilemez. Ağırdan satmaz, gerçekçidir hayatı ve dünyaya bakışı. Herkes gibi yaşar, üstün vasıflar, kerametler göstermez. Gücünü, kendi kişiliğinden ve yaptığı işten alır. Bir yerlere yaslanmaz. Geyik de yapar, eşek de satar. Ahırında eşeği eksik olmaz. Çarşıda pazarda eşekle dolaşır. Komşuları, eşek de ister, kazan da isteyebilir. Evine-eşiğine basılmaz kişilerden değildir…