Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyesi subayların halkın oylarıyla seçilmiş meşru iktidarı silah zoruyla devirmek için kalkıştığı darbe girişiminin üzerinden dört yıl geçti.
O gece Türkiye’de insanlar darbe kılıfı altında gerçekleştirilmek istenen işgale karşı direnmek üzere caddeleri ve sokakları doldururken İslam coğrafyasının dört bir yanında da Müslümanlar hain kalkışmanın başarısız olması için sabaha kadar dua etti.
Yıkık dökük evinden gönderdiği video kaydıyla darbe girişimine karşı Türk halkına desteğini dile getiren Yemenliyi, Mısır darbesi gibi Türkiye’deki girişimin de başarılı olmasından korkan ve büyük bir endişeyle gelişmeleri an be an izlemeye çalışan Arap arkadaşlarımı unutmam mümkün değil.
O gece yüz binlerce insan Türkiye’de darbecilere direnirken milyonlarca Müslümanın kalbi de onlarla birlikte atıyordu.
Türk halkının canını ortaya koyarak ve tankların önüne bedenini siper ederek kazandığı şanlı zafere onlar da bizim kadar sevindi.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin başarısız olmasına üzülenler de vardı elbette.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) rejimlerine yakın isimler ilk başta darbe girişimi başarılı oldu zannederek çok sevinmişlerdi.
Sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarda sevinçlerini açıkça dile getirmekten çekinmiyorlardı.
Hatta Mısır gazeteleri ertesi sabah Türkiye’de hükümetin askeri darbeyle devrildiğini ifade eden manşetlerle çıkmış ve basın tarihine geçecek büyük bir rezalete imza atmıştı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yanıldıklarını anladılar.
Türk halkının darbecilere boyun eğmediğini ve direndiğini gördüler.
Sabaha doğru da artık tüm ümitlerini kaybetmiş, hain girişimin başarısız olduğunu fark etmişlerdi.
Sevinçleri kursaklarında kalmıştı.
Bu kez de utanıp sıkılmadan darbe girişiminin muhalifleri tasfiye için Erdoğan tarafından düzenlenen bir tiyatro olduğunu öne sürmeye başladılar.
15 Temmuz 2016’dan bu yana Türkiye FETÖ’yle mücadelede ciddi mesafe kat etti.
Fakat tehlikenin tamamen geçtiğini söylemek ne yazık ki imkânsız.
Karşımızda tatsız, renksiz ve kokusuz bir yapı var.
Bukalemun gibi renk değiştirebiliyor, kılıktan kılığa girebiliyorlar.
Renklendirme taktiği dedikleri yolla muhalif tüm kesimlere sızdılar ve en iyi bildikleri fitne çıkarma işini yapmaya devam ediyorlar.
FETÖ, Türkiye’de olduğu gibi Arap ülkelerinde de birçok insanı “eğitime öncelik veren başarılı bir dini cemaat” olduğuna inandırmıştı.
Fakat dört yıl önceki darbe girişimi maskesini tamamen düşürdü.
Örgütün çirkin yüzünü Araplar da gördü.
FETÖ’nün şu an Arap ülkelerindeki destekçileri bir numaralı Türkiye düşmanları.
Cunta lideri Abdülfettah es-Sisi başkanlığındaki Mısır rejimi, Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in yönettiği BAE ve Kaşıkçı cinayeti sonrası Türkiye düşmanlığıyla yatıp kalkan Suudi Arabistan.
Onların örgüte desteği de “Düşmanımın düşmanı dostumdur” kabilinden.
Doğrusunu söylemek gerekirse birbirlerine de yakışıyorlar.
Arap ülkelerinde halkların gönlü genelde Türkiye’den yana.
Baskıcı rejimler sebebiyle duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edemeyenler bile – tıpkı bundan dört yıl önce darbe girişiminin yaşandığı gece yaptıkları gibi – Türkiye’nin bekası ve başarısı için dua ediyorlar.