Yaşı müsait olanlar hatırlar; cam bir ekranı olan kocaman radyolar vardı. Bu cam ekran üzerinde çeşitli şehirlerin adları yazar, arama düğmesiyle çevirdiğinizde kırmızı gösterge hangi şehre gelirse oranın radyosunu dinlerdik. Aradığınız yere gelinceye kadar bir sürü anlamadığınız cızırtılı sesler arasında net ses bulmak oldukça zor olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam altlı üstlü ismi yazılı yer adlarının sonunda Monte Carlo yazardı. Coğrafyaya meraklı bir çocuk olarak dünyanın birçok ülkesinin başkentini ezberlemiştim. Radyodan Türkçe yayın yapan radyoları merakla dinlerdim. Bu radyoların çoğunluğu Sovyet bloku ülkelerine aitti. Bizim Radyo, Moskova’nın Sesi, Bulgaristan’ın Sesi, Amerika’nın Sesi Radyosu gibi. Ancak çok merak etmeme rağmen bu Monte Carlo’nun neresi olduğunu bir türlü öğrenememiştim. Sonra o radyolar teknolojiye yenik düşerek kaybolunca benimde merakım kayboldu. Yıllar sonra gittiğim Monako’da bu çocukluk hatıralarım canlandı ve Monte Carlo’nun neresi olduğunu öğrendim.

MONAKO

Monako, Fransa ile İtalya arasına sıkışmış, deniz kıyısına yamaç kayalıklar arasında bir liman devleti desek yanlış söylemiş olmayız. Yani biraz abartılı ifade edecek olursak dağın tepesine çıkıp bağırdığınızda yankılanan sesin size dönebileceği bir yer. Dünyada Vatikan’dan sonra ikinci küçük devlet olduğu biliniyor. Monako, Lüksemburg, Hong Kong, Singapur gibi yerlerin devlet olmalarının ortak nedeni tabiri caizse vergi cenneti olmalarından kaynaklanıyor. Dünyada dolaşan kayıt dışı paraların aklandığı, koruma altına alındığı ve büyük ülkelerin bilgisi altında hareket eden kendileri küçük ama ekonomik etkileri çok büyük devletler. Bu devletlerin önemli ortak özelliklerden birisi de, kumarhaneleridir.

Yaklaşık 37 bin kişinin iç içe yaşadığı Monako’yu ikiye ayırmak mümkün. Nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı Monte Carlo bölümü ile denize çıkıntılı prensliğin bulunduğu bölge. Bölgede en büyük şehir ve havaalanı olan yer Nice. Nice’den sonra arabayla 30 dakikada Monako’ya varılıyor. Küçük şehirde park yeri bulmak sorun o nedenle kayaların altına oyularak otoparklar yapılmış. Şehrin yatay büyüme imkânı olmayınca mecburen dikey büyüme yoluna gidilmiş. Çok dik olan evlere ulaşmak için var.

Herkesin yaptığı gibi önce Monte Carlo’ya gidiyoruz. Limanın kenarından kıvrılarak giden yollarda Formula 1 yarışları için hazırlıklar yapılıyor. Monako’da Formula yarışları şehrin içinde yapılıyor. Monte Carlo Gazinosu’nun önü oldukça kalabalık. Havuzlu küçük parkın önünden fotoğraf çektirmek için insanlar bir birleriyle yarışıyorlar. Bizde usulü bozmuyoruz fotoğraf çektirdikten sonra az yukarıda bulunan parka giriyoruz. Dev binalar arasında burası adeta vaha. Büyük ağaçlarla tezyin edilmiş küçük ama güzel bir mekân. Daha sonra gittiğimde bu güzel bahçenin bir kısmının alışveriş merkezi olduğunu gördüm. Bahçenin önünde bulunan açık hava kahvesinde bir şeyler içerken şehir ve medeniyet üzerine konuşmalar yapıyoruz.

100 kişi kadar Türk de Monako’da yaşıyor. Türkiye ile Monako arasında dış ticaret hacmimiz 13 milyon avro civarında. İhracatımız ithalatımızdan daha fazla. Biz onlara metal, tekstil, mobilya gibi ürünler satıyoruz. Onlardan ulaştırma teçhizatı ve elektronik ürünler alıyoruz. Monako vatandaşı olmak için 10 yıl beklendiği söylense de, varsa yüklü miktar paranız vatandaşlık almanın kolay olduğu ifade edildi. 37 bin kişiden yaklaşık 10 bin civarında olanı Monakolu imiş.

Roma imparatoru tarafından üs kurmak üzere Cenevizlilere verilen Monako 1297 yılında François Grimaldi ve askerleri tarafından ele geçirilmiş, o günden bu yana aynı aile tarafından yönetilmektedir. Yönetim biçimi meşruti prensliktir.

DENİZ MÜZESİ

Sarayın olduğu bölüme geçtiğimizde aracımızı mağara şeklinde oyulmuş oto parka bıraktıktan sonra asansör ve yürüyen merdivenlerle deniz müzesinin önüne çıkıyoruz. Deniz müzesi 4 katlı bir bina ve girişinde deniz temalı ürünlerin satıldığı çok güzel bir satış merkezi var. Burası Kaptan Kusto müzesi olarak da biliniyor.  Ünlü Fransız bilim adamı burada uzun yıllar yöneticilik yapmış. Yıllarca televizyonlarda seyrettiğimiz deniz belgesellerinin mimarı. Müzenin alt katında Akdeniz canlılarının bulunduğu bir akvaryum var. Büyük holde dikkat çeken tam ortada duran mamut iskeleti. Denizcilikte kullanılan çeşitli aletler burada sergileniyor. En üst katta bulunan terastan Akdeniz’i ve Monako’yu seyretmek mümkün. Tabii çıkışta Monako logolu hediyelik eşyalar sizi bekliyor.

Müzeden çıktıktan sonra tarihi evlerin arasından saraya doğru yürürken sağda Prens Albert’in evini görürsünüz. Ailenin yönetimi sürdürebilmesi için çocuk sahibi olması gerekiyor yoksa Fransa ile varılan anlaşmaya göre ailenin devamını sağlayacak çocuk olmazsa yönetimin Fransızlara geçeceği söyleniyor.  Burada üzerinde konuşulan konuların başında bu aktüel konu gündemde.

Prenslik meydanına gelmeden sağda yüksek merdivenlerle girilen kilise dikkat çekiyor. İçeri de bir taraftan ayin yapılırken diğer taraftan turistlerin gruplar halinde ziyaretleri sürüyor. Kilisenin hemen karşısında adliye ve meclis binası var. Ara sokaklarda çok sayıda hediyelik eşya satıcıları ve lokantalar müşterilerle dolup taşıyor.

MONAKO SARAYI

Meydanda top ve top mermileriyle dekore edilmiş alanlar var. Sarayın önünde büyük bir kalabalık askerlerin nöbet değişimini izlemek üzere ellerinde fotoğraf makinalarıyla bekliyorlar. Renkli üniformalarla bir manga asker sarayın kapısından çıkarak çeşitli hareketler ve komutlarla nöbet değişimi yapıyor. Komutlar Fransızca çünkü bu ülkenin resmi dili bu. Monakoca diye bir yerel dilin konuşulduğunu da söylediler. Ancak yaygın olarak sokaklarda İngilizce konuşuluyor. İtalyancanın da yaygın olduğu ifade edildi. Bu renkli anlar turistler tarafından görüntüleniyor. Saray birkaç katlı tarihi bina bir kısmı müze olarak kullanılıyor. Sarayın üzerinde Monako bayrağı dalgalanıyor. Bu prens sarayda anlamına geliyormuş. Espri yapıyoruz ‘’şu anda bayrak dalgalandığına göre prense çaya gidelim’’ yürümekten yorulduk. Bahçenin doğu duvarından hem Monte Carlo hem de liman iyi görünüyor. Limanda çok sayıda lüks yat var. Dünyanın zenginleri buraya toplanmış durumda. Monako Stadyumu liman bölgesinde. Monako ülkemizde daha çok maçlar nedeniyle gündeme geliyor.

Sarayı dolaşmak üzere girişte verilen kulaklıkları alarak içeri giriyoruz. Dünyanın en uzun süreli yönetimini elinde bulunduran Grimaldi ailesi ve Monako Prensliği’nin tarihi serüvenini burada görebilirsiniz.  Günlük hayatta kullanılan eşyalar. Hanedana ait büyük boy tablolar ve tavan süslemeleri dikkat çekiyor. Diğer batılı ülkelerde gördüğümüz ihtişamlı saraylara göre burası oldukça mütevazı bir yer.

Saraydan çıkınca deniz tarafında yamaca güzel bir park yapılmış.  Çeşitli bitkiler ve ağaçlarla bezenmiş parkın içersinde prens ailesine ait heykellerde bulunuyor.

Akdeniz’in bu küçük liman ülkesinde bir gün kalmak yeterli. İşi olmayanlar için ikinci gün bu küçük ülkede ne yapılır bilmem. Sanıyorum onlarda bunun farkındalar ve çeşitli etkinliklerle hayatı renkli hale getirmeye çalışıyorlar. Bunların başında futbol ve Formula 1 gibi sportif etkinlikler geliyor. Biz de öyle yapıyoruz yine Akdeniz’in keskin dönemeçli yollarından Nice dönüyoruz. Yol boyunca deniz kenarında oldukça lüks yalılara rastlıyoruz. Bu yalıların dünyanın sanat ve spor alanında ünlü isimlerine ait olduğu söyleniyor.

Nereye giderseniz gidin döneceğiniz yer ana yurdunuzdur. Ana yurt dışında her yer size yabancı, herkes için siz ötekisi olursunuz. Ekonomik ve sosyal anlamda başarılar elde etmiş Monako gibi küçük ülkelerin bize kazandıracağı farklı dersler var muhakkak…