Tüm dünyada devletler aile kurumunu önemserler.
Aile güçlüyse devlet güçlüdür.
Tüm devletler için gençlik önemlidir.
Çünkü gençlik yarının tohumudur.
LGBT illeti ise; ailenin, devletlerin ve dünyanın baş sorunudur.
Bu sorunla baş edebilmek için siyasilerin çoğu pozisyon alır ve tedbirlere başvurur.
Bazılarıysa LGBT’yi fonlayan mihrakların dümen suyuna girer ve bundan avantaj elde etmek ister.
Kazanım siyasidir ama toplumsal etiğe aykırı.
Kazanım maddidir ama maneviyata aykırı.
Türkiye gibi Müslüman bir ülkede kim açıktan LGBT’yi hem de kurumsal bir yaklaşımla destekleyebilirdi ki? Tamamen oy matematiği üzerinden bakalım. LGBT desteklendiğinde “taban” tepki vermez miydi? Hesabı yapanlar yapmış… Ve artık adeta meydan okuyorlar.
Seçim beyannamesinde, LGBT’nin sözde haklarının savunusunu yapan bir parti vardı. HDP’den bahsediyorum. Kartlarını açık oynamıştı.
Şimdi LGBT’nin ikinci bir partisi var artık.
Nereden mi çıktı?
Dün akşam CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir televizyon programında, LGBT’nin aileyi bozan bir etkisinin olmadığını söyledi.
CHP daha önce de bu konu hakkında rengini belli etmişti.
CHP’li belediyelerin HDP’li siyasilerle eş zamanlı bir şekilde sosyal medya hesaplarından LGBT günlerinde, bu oluşumun bayraklarıyla birlikte, övücü paylaşımları yapması; aslında bir siyasi duruşun dışa vurumuydu.
LGBT’nin İslam dinince şiddetle yasaklanmış fiillleri içerdiği, nesli bozduğu, insanlığın doğasını helak ettiği, aileyi yok etme amacı güttüğü; bir gerçek.
LGBT’nin dünyanın en zenginleri tarafından fonlandığı, reklamlarının medyada ve sinema sektöründe dehşet yaygın bir şekilde yapıldığı, normalleştirme çalışmalarına sivil toplumun ve siyasetin de dahil edildiği; diğer bir gerçek.
Peki, bakalım geleceğimizi karartma projesine kim nasıl tepki verecek?
CHP’nin tabanındaki aile ve devletin geleceğini düşünen vatanperverler veya aynı ittifak içinde aynı safta yer alan Saadet Partililer bakalım yorum yapacaklar mı?
Bu sıradan bir konu değil.
LGBT lobisi dev bütçelerle, yaldızlı rol modellerle, sinsi projeleriyle sokakta, medyada ve sivil toplumun içinde.
Ben isterdim ki, bu konu siyasetin gündeminde daha ciddi bir şekilde ele alınsın.
Destekleyen de karşı çıkan da argümanlarıyla tartışsın.
Halk bu konuda müteyakkız ve proaktif olsun. Fakat ne yazık ki bu konuda tepkisiziz.
Ne akademi, ne sivil toplum, ne de medya, gerçek anlamda bir içerik üretemiyor. Proje, hayata geçiren yok.
Mesela, ABD’de yüzlerce eşcinseli tedavi eden Dr. Joseph Nicolosi’yi, Onarım Terapisini ve Nicolosi’nin kurmuş olduğu NARTH isimli kurumu tanımıyoruz bile.
Şaşkınlığım sadece iş üretmesi gereken insanlara yönelik değil.
Şaşkınlığım, Zeki Müren hayranı hacı amcalara. Zeki Müren şarkılarını hayranlıkla dinleyen bu amcalardan, torunlarının yanında bu starın giyim kuşamı-makyajı üzerinden tenkit edici bir yorum duymadım hiç. Kostümlerinden saç stiline, yüzündeki boyasına kadar her şeyiyle kafa karıştıran bu şarkıcıyı övmek acaba inanç dünyasında bir çelişki oluşturmuyor muydu?
Her neyse… Hacı amcaları bir kenara bırakalım.
Ramazan ayına sayılı günler kaldı.
Bazı şeyleri yeniden düşünmeliyiz.
Sözlerim özellikle sivil toplum ve medyaya.
Silik olmayı bırakmak lazım.
Zaman aksiyon zamanı.
Popülist söylemler, sloganlar, retorik değil, bize iş üreten insan lazım.
Akıllıca, altı dolu ve iddialı işler…
Agah olalım.
Uyanık olmazsak yarın çok geç olacak.