Kur’an-ı Kerim’in Mâide suresinde geçiyor, 78. ve 79. ayetlerde; “İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Ant olsun yaptıkları ne kötüdür!”
İsrailoğullarından başka kavim yoktur ki bu kadar lanetlenmiş olsunlar. Geçmiş zamanlardaki bu lanetin devam ediyor olmasını görmek bizleri de büyük bir infiale sürüklüyor.
İnsanın haykırası geliyor; Filistin’de soykırım yapanlara ve onu destekleyenlere…
Üstelik siyonist soykırımcı İsrail’e ve onu kayıtsız şartsız destekleyenlere, ayetikerimede geçen Hz. Davud’un ve Hz. İsa’nın inanmışı olduğunu iddia eden Batılı ülkelere…
Lanetlilerin yanı sıra bir de yazıklar olsun sınıfında olanlar var. Başta Müslüman ülkelere sonra dünyanın bütün devletlerine yazıklar olsun.
Bir avuç siyonist Yahudi durdurulamıyor. Niye? Çünkü onun kanla beslenmesi için destek veren Amerika’sı var. İsrail’in silahları nereden geliyor? Bu küçük şeytan bu kadar silahı nereden buluyor? Ekonomisi bu kadar ağır yükü nasıl kaldırıyor? Yedi aydır her akşam Amerika’nın İsrail’le ilgili açıklamalarını daha doğrusu açıklamamalarını dinliyoruz. Adamlar dünya kamuoyuna hikâye anlatıyorlar sonra dönüp katilleri desteklemeye devam ediyorlar. İlk başlarda Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi kurumların yetkilileri durumun vahametini ifade eden açıklamalar yaptılar. Sonra devletler karar almak için toplandılar ama orada da lanetliler karar merkezine çöreklenmişler. Amerika’nın vetosuyla Birleşmiş Milletler de boşa çıktı. Diğer kurumların yöneticileri de bir müddet açıklamalar yaptılar, bir sonuç olmayınca onların da sesleri çıkmaz oldu.
Devletlerin ve kurumların iflas ettiği, acziyet sergilediği yerde yine dünyanın vicdanlı insanları devreye girdi. Özellikle yönetimlerinin lanetli siyonistlere destek verdiği Batılı ülkelerde büyük eylemlere şahit olduk. Yediden yetmişe herkesi bu yürüyüşlerde gördük. Seslerini dünyaya duyurdular ama kendi devlet yöneticilerine duyuramadılar. Yedi aydır faklı kesimler âdeta Filistin nöbetini devralarak eylemlerini sürdürüyorlar. En büyük gösteriler Amerika ve İngiltere’de görüldü. Eylemleri başlatan üniversitelere yenileri katılarak dalga dalga merhamet halkasını genişlettiler. Son büyük dalga yine üniversite öğrencilerinden geldi. Protestoların bir müddet sonra büyüyeceğini düşünen Amerikan yönetimi öğrencilere müdahale etti. İşin yüreklere su serpen tarafı ise hocaların öğrencilere sahip çıkması oldu. Eylem yapan öğrencilerin önünde bariyer olan hocalar, ibretlik duygulu bir tavır sergilediler. Öğrenci eylemleri Amerika’dan Avrupa’ya sıçradı. Bu defa sadece üniversiteliler değil, liseliler de bu yürek harekâtına katıldılar.
Yedi aydır her akşam katliam haberlerini seyretmek kimyamızı bozdu. Bir şey yapamamanın hayal kırıklığı içinde acaba ne oldu; ateşkes oldu mu, umuduyla televizyonları açıyoruz ancak değişen bir şey olmuyor. Diplomatik görüşmeler şu ana kadar vakit kaybından başka bir işe yaramadı. Yaklaşık 40 bin kişi öldü, 100 bin kişi yaralandı. Enkazların altında ne kadar ceset var, kimse bilmiyor. Yaşayanlar da yarı ölü vaziyetteler… Ekmek yok, su yok, ilaç yok… Depremden beter görüntüler; evler üst üste yıkılmış, harabeler arasında yürüyen aç biilaç çocuklar…
Genelde yazıları kolay yazarım ama bu Filistin yazıları çok fena yoruyor beni. Ağırlığı üstüme çöküyor, bir türlü cümle kuramaz hâle geliyorum. Yazı ilerlemiyor… Yine de bir duayla bitirelim.
Selam olsun size Filistin’in mücahitleri. Selam olsun size cesur yürekli çocuklar. Selam olsun size ellerini semaya açmış; merhametli, gözü yaşlı, perişan anneler. Rahmet olsun rahmeti Rahman’a kavuşanlara. Şifalar olsun dertlilere, yaralılara… Eyvahlar olsun bu zulümde yüreği yanmayanlara!