Kılıçdaroğlu Alman dergisine, “Türkiye’de can ve mal güvenliği yok” diyor. Sonra “Demedim” diyerek inkâr ediyor. Aynı Kılıçdaroğlu, aynı lafları bu sefer Aydın Doğan’ın İngilizce gazetesine söylüyor. “Demedim” dediği ne varsa harfiyen aynısını tekrar ederek “Türkiye’de can ve mal güvenliği yok” diyor.
Biz ne yapıyoruz? Televizyonlarda, gazete köşelerinde “Kılıçdaroğlu tutuklansın” diye haber yapıyoruz. Güya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekliyoruz. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na bu mesele soruluyor ve Erdoğan, güya kendini destekleyen adamların ortaya attığı iddiaların hesabını vermek zorunda kalıyor. “Yok öyle bir tutuklama, soruşturma” diye açıklama yapmak zorunda bırakılıyor.
Bir bakıyorsun TV’lere, gazetelere Kılıçdaroğlu’nun evinde kahvaltı yaparken atletli fotoğrafı… Güya Kılıçdaroğlu’nu eleştiriyorlar. O fotoğrafı görmeyeceksin, yayınlamayacaksın. O fotoğraf ev hali. “Ama kendi yayınladı” diyemezsin. Görmemen lazım, utanman lazım, o topa girmemen lazım…
Bizim Kılıçdaroğlu ile ne derdimiz var? Türkiye’ye iftira ediyorlar, Türkiye’yi zor duruma sokacak yalanlar söylüyorlar. Bağımsızlık için kendi enerjimizi üretmemize köstek oluyorlar. Sırf siyasi rekabetlerine yarıyor diye FETÖ tarafında duruyorlar. Sırf Erdoğan zor durumda kalsın diye PKK ile kol kola giriyorlar. Bu ülkenin gençlerine Kılıçdaroğlu’nun ve kendi tabirleriyle “Bağzı” CHP’lilerin aslında kim olduğunu, 1909’da IMRO’ya, Çanakkale’de “Ne gerek var savaşmaya modernleşmek için İngiliz’le anlaşmalıyız” diyenlere, “Edirne’yi Enver alacağına Bulgar’a verelim” diyenlere denk geldiğini niye anlatmıyoruz da adamın atletli fotoğrafı üzerinden terbiyesizleşiyoruz. Belki anlatacak bir şeyimiz yoktur, belki bir davamız falan yoktur, belki bir memleket hayalimiz, bir dünya tahayyülümüz yoktur…