Her daim yeni cümleler bulma yarışına girmek, daha önce söylenmiş ve söylendiğinde doyması gereken her şeyi doyuran cümlelerin üzerini küllendirmek değil midir?
Çoğu zaman da söylendiğinden habersiz olarak; “İlk ben söyledim” cehaletiyle de sınanmak belki…
Bu yazımda aynı zamanda şair olan Prof. Dr. Hasan Akay Hocamın cümlelerinden ilham alacağım…
Bu toprakların ve bu milletin geçmişle beslenen duygularına tercüman olan mısralar, bir Kahire seyahatinin kabarttığı hüznü derinden yansıtıyor…
"Kah(i)reden şiirler" vurgusu aslında başka bir kelimeye ihtiyaç duymayacak kadar çarpıcı bir izah barındırıyor…
Kahire, Nil ya da Mısır tarihiyle bizi anlatır ve o geçmişe bakınca kendimizi görürüz…
Hocanın Kahire’deyken yazdığı bir mısra, Ülkemin halini de çok güzel tasvir ediyor; pergel metaforu üzerinden: "Bir ucu aşka saplı hüzün pergeli…"
Evet, gerçekten de bu topraklara aşık herkes için böyledir bu…
Hepimiz, sabit ucunu âşık olduğu bu vatana saplamış birer hüzün pergelleriyiz…
Fakat diğer ayağıyla da bütün dünyayı dolaşan ve umutlarını besleyen pergeller…
Bu topraklardan hüznün eksilmemesinin sebepleri çok ve çetrefillidir; “Bilmem niye? Bilsem niye?
İçindeki kuşkunun boynunu bir türlü vuramayanlar, her şeyden kuşku duyarak en ihtiyaç duyulan güveni yok ediyorlar…
Bir millet olmanın asgari şartlarının boynunu vurmak, “millet” olamamak değil midir?
Hep, “Acının açtığı gözler”le mi bakacağız etrafa; hançerlenmenin ıstırabının da eşlik ettiği bakışla…
Tıpkı Hz. Musa’nın kavminin yaptığı gibi, yapacaklarımıza değil de yapmayacaklarımıza mı delil arıyoruz sahi?
Kalbinde hastalık olanlar, kurban ile ilgili bütün açık ifadelere rağmen defalarca Hz. Musa’ya; “Nasıl bir şey, kilosu çak, rengi ne?” diye sorup duruyorlardı…
Dertleri “kurban” olsaydı sorarlar mıydı hiç?
Şimdilerde de öyle değil mi?
Bütün açık deliller iğdiş ediliyor, dürüstlük müessesesi ise tarumar oluyor…
Varlığı iktidarlarla sınırlı olmayan ve mutlaka güvenilir kalması gereken devlet kurumlarına yapılanlar başka nedir ki?
Bundan kim yarar umabilir; eğer sabit ayağı bu coğrafyaya saplı ise…
Oysa “Mutluluk dev bir ihtimal değil” aslında…
Kalbini hastalıklardan kurtarıp, şüphenin boynunu vurabilenler için hiç zor değil…
Bu vatana âşık olanların şüphelerinin boynunu nasıl vurduğunu görmek isteyenler, Şühedaya baksınlar…
Zira Şehit, şüphesinin boynunu vurmuştur; aşık, maşukuna iman edince şüphesinin infaz olması gibi…
Kuşkularımızın boynunu vurmak elbette kolay değildir; için de büyük cihat gerektiren nefis yüzünden…
Laiki bir kere başaranlar için de zor olmamıştır inancındayım…
Hepimizin ihtiyacı olan hüsnüniyettir; Dev bir ihtimal olmayan mutluluk için…
Önce sağlam bir niyet, sonra gayret…
Gerisine ise Allah kerim…