Son dönemde anız yangınları ciddi derecede arttı. Kimi tarla temizliği diyor, kimine göre ise örtü altı yangınlar…

Öyle ki bir kıvılcımla Türk çiftçisinin bir yıllık emeği küle dönüyor. Peki, yok olup giden sadece çiftçilerimizin emeği ve alın teri mi? Kesinlikle hayır! Yangınlarla birlikte ülkemizin geleceği yanıyor, umutlarımız yok oluyor. Yanan sadece ciğerlerimiz değil, cebimiz de yanıp kül oluyor!

‘Yeşil vatan’ı iyi korumalıyız!

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’a göre, anız yangınları toprak verimliliğini bitiriyor. Sayın Bayraktar’ın şu tespitlerine katılmamak mümkün değil:

“Anız yakmak, doğal ve tarımsal ekosistemin tahrip olmasına, zaten organik maddece yetersiz olan topraklarımızın iyice fakirleşmesine ve toprağın su tutma kapasitesinin azalmasına neden oluyor. Anız, yağışların şiddetle toprağa düşmesini engeller; yüzey akış hızını azaltır ve toprağa sızmasını sağlar.”

Zira toprağa gübre olacağı inancıyla başlatılan anız yangınları, uzun vadede toprak verimliliğine ciddi zararlar veriyor. Hatta verimliliğin tamamen kaybolmasına sebep oluyor.

İşin bir de gıdaya ulaşım ayağı var… Tarımsal üretimin stratejik önemi, her geçen gün daha fazla hissediliyor, gıdaya olan ihtiyaç her zamankinden daha fazla! Böyle bir durumda, tarımsal üretimi tehlikeye atmak akıl karı değil!

Peki, bu kadar tehlike arz eden anız yakma uygulaması neden engellenmiyor? Engellenmeme sebebi, sorumluluk alamayan yönetim anlayışı ve çiftçinin bilinçsizliği diyebiliriz.

Peki, nasıl engellenebilir? Anız yangınlarında, başta tarımsal yönetim departmanları, yerel yönetimler, itfaiye teşkilatları daha fazla sorumluluk almalı. Sahada eğitim çalışmaları yapılmalı ve caydırıcı cezalar uygulanmalı.

Toprağımıza sahip çıkmalıyız, verimliliğini artıracak çalışmalar yapmalıyız… Böylesine önemli olan toprağın verimini belirleyen unsurlar nelerdir?

Topraktaki mineraller, biyolojik canlılar ve son olarak da gübre.

Bilinçsiz olarak uygulanan anız yangınlarıyla bu değerler yok olunca çiftçi daha fazla kimyasal gübre kullanmak zorunda kalıyor. Bunun yerine anız direkt olarak toprağa karıştırıldığı takdirde toprak daha az gübreye ihtiyaç duyuyor. Verimde ciddi artışlar yaşanıyor.

Ayrıca organik madde yönünden zengin toprakların su tutma kapasitesi daha fazla olmakta.

Türkiye, su stresi yaşayan ülkelerin başında geliyor. Yani su kaynakları yönünden fazla zengin bir ülke değiliz! Buna rağmen yıllık kişi başı su tüketim oranımız da bin 313 metreküple çok fazla düzeyde.

Hem su ihtiyacımız var hem ihtiyaçtan fazla su tüketiyoruz hem de kendi ellerimizle topraklarımızı âdeta bilinçsiz yangınlarla kavurarak yeni su ihtiyaçlarına kapı aralıyoruz.

Bakın, sadece geçtiğimiz yıl Türkiye’de 2 bin 600 orman yangını çıktı veya çıkarıldı. Son beş yılda ise bu sayı yaklaşık 14 bin olarak gerçekleşti. Korkunç bir rakam!

Orman yangınlarının onda biri, anız yangınlarından kaynaklanıyor. Son on yılda buğday ve arpa tarlalarımızın büyük çoğunluğu, hasat zamanında yandı veya yakıldı.

Tarımsal üretimde sürdürülebilir yapıyı tesis etmek için bu gibi yanlış uygulamalardan kaçınmak zorundayız.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın “Yılın 12 ayı orman yangınlarıyla mücadele etmemiz gerekir.” yaklaşımı da bu açıdan çok anlamlı. Umarım uygulamada başarılı olunur. Bilgi, bilinç, denetim ve müeyyide silsilesi çok iyi yönetilirse neden olmasın.

Bakan Yumaklı’nın verdiği bilgilere göre, çıkan yangınların yüzde 90’ı insan kaynaklı. Yani kendi elimizle kendi geleceğimizi yok ediyoruz.

Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre son 10 yılda çıkan orman yangınlarında yaklaşık 70 bin hektarlık alan küle döndü. Söndürme ve yeniden ormanlaştırma maliyeti milyarlarca lirayı buluyor. Yangın sonrasında yeniden imar, ekim-dikim maliyeti var tabi! Bu da ayrı bir yük teşkil ediyor.

Türkiye, yangınları önleme ve ateşin kül ettiği alanların yeniden yeşile bürünmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. Kabul!

Tarım ve Orman Bakanlığı her yıl 500 milyonun üzerinde tohum ve fidanı toprakla buluşturuyor.

Tamam!

Yeşil Vatan’a feda olsun. Olsun da, biraz daha bilinçli olsak, biraz daha dikkat etsek. Bu güzelim kaynakları başka yaralarımızı sarmak için kullanabiliriz.