Korku fikrinden korkanlar, dünyaya huzur ve demokrasi getirebilir mi?
Evet, ABD’nin 32. Başkanı Franklin Delano Roosevelt; “Korkmamız gereken tek şey, korkunun kendisidir.” demişti.
Bu, bir yönüyle artık dünyada ABD’nin önüne geçecek ve ona tehdit oluşturacak hiçbir gücün kalmadığının da ilanıydı.
Fakat korkunun kendisinden korkma fikri, şurada ya da burada yani yeri yurdu belli bir düşmanı her an her yerde bir düşmana çevirmiştir.
ABD aklı, gittiği her yere işte bu “korku fikrinin korkusu”yla gittiği için de hep tedirgin bir psikoloji ile yaşamış ve yaşamaktadır.
İleride kendisine rakip olabilecek, çıkarlarına zarar verebilecek her toplumu ya da şahsı daha ihtimal aşamasındayken ezmeyi hatta yok etmeyi tercih etmiştir.
Korkuyu fırsata çeviren hatta korkuyu hep diri tutacak kontrollü düşmanlık tiyatroları çeviren ABD, Roosevelt’i hiç yanıltmadı; Nero kompleksi ile de Nero’ya özleminden hiç vaz geçmedi.
Bir dönem, Rusya üzerinden hep diri tutuğu Komünizm korkusu ile az ekmek yemedi bu ABD.
Bugün daha dar bir alanda, İran üzerinden farklı bir korku fırsatçılığı yapmaya devam etse de yeni gözdesi Çin’dir.
Korku nesnesi ne kadar büyük ise getirisi de o kadar büyük olur diye hesap ettiği de açık ki çok daha geniş bir coğrafya üzerinden Çin ile hesaplaşma içine girmiştir.
Öyle ki Ukrayna’da yaşanan savaş ile bütün Avrupa’ya bir ayna tutmuş ve NATO’yu yeniden ayağa kaldırarak Çin karşısında konumlandırmıştır. İlk cephenin Rusya önünde olması bu hakikati değiştirmiyor zira.
ABD’nin korkudan korkması, ona çok büyük hatalar yaptırmaya faklı alanlarda da devam ediyor.
Katil İsrail devletinin katil başbakanı, ABD Senatosu’nda tam 72 defa ayakta alkışlanmış.
Gazzeli, Filistinli bebekleri, kadınları nasıl da canice öldürdüğünü takdir etmişler kendilerince.
Hani “demokrasinin beşiği(!)” bir ABD masalı vardı ya işte o, geçtiğimiz çarşamba günü bir defa daha bir utanç abidesi olarak yerle yeksan oldu.
ABD, gerçek bir faşizm örneği olarak uyguladığı İsrail karşıtlığı ile Hitler’i aratmayacak bir noktaya ulaştı.
Ve ABD Senatosu’ndakilerin bir katili elleri patlayıncaya kadar alkışladığı o görüntüler, bana Kuzey Kore devlet başkanını alkışlayanları, onun için gözyaşı dökenleri hatırlattı.
Mantık olarak, körlük olarak ikisi arasında nasıl bir fark olduğunu bana hiç kimse anlatamaz.
Eğer nasıl bir yanlışın içinde olduklarını bilenleri var idiyse onların hâli de şudur: Ortak menfaatlere hitap ettiği için bile bile o yanlışı yapmak.
Neticede, bu acınacak hâlin sebebi ne olursa olsun, çok büyük bir aşağılanmadır.
ABD gibi bir devlet, asıl patronunun kim olduğunu da bu sayede bir kez daha deşifre etmiş ve katil başbakanın fırçalarını bile alkışlayarak tasdik etmiştir.
“İsrail, hangi güce dayanarak ve neyine güvenerek katliam yapıyor?” sorusu da artık üzeri bir daha örtülmeyecek şekilde yeniden cevaplanmıştır.
“Korku fikrinden korkmak”, bir ruh sağlığı sorunudur aynı zamanda.
ABD, bu yönüyle de artık dünya için çok daha büyük bir huzursuzluk kaynağıdır.
Hasta bir ruh, dünyayı iyi edemez…