Evet, Kudüs’ün İsrail’e başkent yapılması niyeti dün alınmış bir kararla ortaya çıkmış değil. Her altı ayda bir ABD Senatosuna gelen bir konu bu defa onaylanmış oldu. Biz ise sanki Bunu yeni işitmiş gibi davranıyoruz.

İsrail devleti küresel güçlerin koruması ve yüzyıl öncesinden verilen taahhütlerin güvencesi altında, insan haklarını ve uluslararası hukuku çiğnemekte hiç de tereddüt göstermeden ilerliyor. Güçlü medyası ve arkasındaki büyük sermayesiyle, hafızası ve intikam duygularıyla hareket ediyor. Az sayıda ama yoğun bir güçle bütün diğer güçleri mobilize edip yönlendirebiliyor. Çocukların öldürülmesini, tutuklanmasını, hapse atılmasını olağanlaştırıyorlar. İşgali her geçen gün teolojik mitoloji eşliğinde halkını kandırarak meşrulaştırıyor.

Onların insanlık dışı ve hukuk dışı eylemlerini desteklemeyen ve yaşananlara ideolojik bakmayan dürüst Yahudiler de var. Yani aralarında insaf ve vicdan sahibi, hukuktan haberi olup da rahatsız olanlar hiç de az değil.

Aktivist Rachel Corrie’nin tek bir kişi olduğunu düşünmüyoruz herhalde. Hıristiyan ve Yahudiler’den hakka, hukuka ve adalete inanan milyonlarca vicdan sahibi insan, eninde sonunda daha da güçlü itirazlar geliştirecekler. Yeter ki Müslümanlar kendilerini zorba, kaba, pasaklı, geri kalmış ve hatta terörist gösterenlere öyle olmadıklarını gösterecek kanalları geliştirsinler, resmin dışarıdan nasıl göründüğünü fark edebilsinler. Resim hiç de “annemizin gördüğü” gibi değil.

Buradan söylense duyulmayacak veya dikkate alınmayacak en haklı, en etkili sözleri, Prof. Dr.Norman Finkelstein ve onun gibi itirazları olan adil insanlar, insanlığın vicdanı olarak haykırıyorlar.

Yayılmacı, zorba ve saygısız İsrail hükümeti, kendi içindeki muhalefete de alabildiğine zorba. Liberal, solcu ve Ortodoks Yahudiler İsrail devletinin politikalarından son derece rahatsızlar. Aynen yeknesak bir Batı, yeknesak bir Müslüman toplumu olmadığı gibi, yeknesak ve topyekûn zalim bir Yahudi toplumu da yok. Ancak, hak ve vicdan ehli olanların sesi çıkmıyor çıksa duyulmasına müsaade edilmiyor. Bu yüzden, bizler, onların muhalefetini basında öyle sıklıkla göremiyoruz.

Hristiyan dünyanın genelinde “Ahdi atik” üzerinden Kudüs konusunda zımni bir uzlaşma havası görülüyor. Bu anlamda, geneli itibariyle Hristiyanlar sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Ama Robert Martin hayatını ortaya koyarak mesleki tecrübesini insanlık dramını ortaya koymaya adıyor.

Diğer yandan, kendisi bir hakim olan Richard Goldston’un BM için hazırladığı objektif ve gerçekçi bir rapor Komisyonun ve hakkaniyete sahip iyi bir hukukçunun elinden çıkmış tarihi bir belge olarak orta yerde duruyor. Coğrafyamızın Finkelstein’in entelektüel birikimine sahip veya Goldston’un akademik seviyesinde entelektüeller çıkaramamış olması üzülünülecek birinci bir husus.

İkinci bir husus da onlar gibi dürüst insanların farkında bile olunmaması. Bakınız bir yanda 258 milyon kez izlenen bir çocuk şarkıcı (A.T) diğer yanda da İspanyolcası 300 bin kez, İngilizcesi 40 bin kişi (herhalde sık sık kaldırıldığından olsa gerek) tarafından izlenmiş bir Finkelstein var internette. Finkelstein gibileri bilmek, anlamak ve her şeyi göze alarak açtıkları akademik yollu insani çığırı genişletmek gerekiyor. Belki de hala çoğu kimse, coğrafyamızda insan haklarını entelektüel seviyede savunacak bir bilinci yükseltmek ve savunmak gereğinin farkına bilevaramadı. Uygulanan çifte standartları örnek göstererek insan hakları öğretisinden uzaklaşmak ise ne kadar çocuksu bir tepki.

Kudüs meselesine dönecek olursak; bölgenin 100 yıl sonra yaşanabilir ayarlara dönmesinin ilk adımı olarak 1907 yılına kadar tam 730 yıl boyunca insani bir ortam kuran ve “birlikte yaşama kültürü”nü fiilen ispatlayan geçmişlerimizin yolunun izlenmesiyle ve Kudüs ve çevresindeki üç dine ait sembolik değerleri aynı anda korunmasıyla işe başlanmalıdır. Yahudiler bu tarihe kadar Müslüman topluluklar arasında nasıl karışılmadan yaşayageldilerse, başta Mescidi Aksa’ya ve ister Müslüman ister Hristiyan olsun her dinin kutsal yapı ve emanetlerine en azından o kadar saygı göstermek zorundadırlar. Uluslararası hukukun korumasından her zaman sonuna kadar yararlanan Yahudi halkı, bu korumanın ayrım yapılmadan bütün insanlar için geçerli olduğunu ve bunun aynı zamanda kendi menfaatlerine olabileceğini, idrak etmeliler.

İnsana değer veren, onurlu Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin barış ve huzur için devreye girmesinde, bütün Ortadoğu’nun ve dünyanın menfaati vardır. Ama bunu duyuracak ses var mı? Cesur aktivist bol, ya eğilip bükülmeden, çıkar beklemeden korkmadan yazabilecek akademisyen ve entelektüel ne kadar? Ya onların sesini duyurabilecek kanallar?

Finkelstein seviyesinde akademik kanallarla İsrail-Filistin meselesi Türkiye’de ve dünyada kaç kaliteli akademik çalışmada yer alıyor veya diğer kanayan yaralarla ilgili akademik olarak savunabilecek kaç insan var. Maalesef, üniversiteler de bu iradenin uzağında ve bu yönde bir gelişme niyetinde olduğumuza dair emareler oldukça zayıf.

Bu gayretsizlik, rehavet, amatörlük ve tembellikle, benim ne Kudüs’e ne de madden ve manen viraneye dönmüş, asırlar öncesinin refah içindeki diğer beldelerine gözyaşı dökmeye yüzüm yok. Ya sizin?

Yapılması gerekenler var. İzlemeye devam ediniz…

Kudüs’e ağlamaya benim yüzüm yok; ya sizin? (I)