Ramazan mübarek. Bereketli mevsim. Yaşayana, yaşatana, nasiplenene selam olsun.
Yakasız gömlekli selfilerden, ney sesli storilerden, kanun, kudüm ve davul fonlu reklam filmlerinden bir nebze sıyrılarak yazmaya çalıştığım bu yazıyla; koronalı günlere bir kayıt düşmektir niyetim.
Bundan sonra her şeyin çok farklı olacağını söylemek, farklı bir şey söylemek değil artık. Önce bu konuda anlaşalım. Bu yazıyla farklı bir şey söyleme iddiasında değilim elbet. Fakat sıkıldım. Kimse o farkın ne/neler olacağını derli toplu anlatmıyor. Ya da ben fark edemedim. Belki de daha erkendir. Belki de öngörü melekelerimiz henüz o kadar gelişkin değildir. Eğer öyleyse bu yeni söz söyleme iddiası niye? İddia ispat istemiyor muydu? Yanlış mı hatırlıyorum?
Ben, geleceğe dair bir takım teoriler, senaryolar, kerameti kendinden menkul çeşitli varsayımlar yerine şimdiyi tefekkür etmeyi yeğliyorum. Korona bize ne yaptı, şu an ne haldeyiz buna kafa yormayı tercih ediyorum. Mesela şunu sormak, daha doğrusu düşünmek istiyorum:
Peygamberler tarihine baktığımızda hepsinde tevhid çağrısı görüyoruz. Buna mukabil, davet edilenlerin ekserisi ‘Biz görmediğimiz Allah’a iman etmeyiz?’ diyor. Kendilerine haber veren peygamberlere inanmıyorlar. Ancak bugün birileri bize koronadan haber veriyor. Görmediğimiz halde inanmakta tereddüt etmiyoruz. Diyoruz ki ‘Onlar geliştirdikleri cihazlarla bunu görebiliyorlar. Bize de gördüklerini aktarıyorlar. İnanmayacağız da n’apıcaz?’ Tam da burada Miraç olayı geliyor aklıma. Efendimiz’in (sav) Cenab-ı Hakk’ı dünya gözüyle de gördüğü, görüştüğü olay. Kabe kavseyn. Dönüyor Resul-i Kibriya (sav) Miraç’tan ve bize hediyeler, iyi haberler getiriyor. Gözlerine perde çekilenler, inanmamakta diretiyor yine.
Düşünüyorum. Düşünelim.
Bütün bunları sığ bir bağnazlık olsun diye söylemiyorum elbet. Bilim adamlarına itimat edelim etmesine. Ancak gayba iman konusunu bir kez daha gözden geçirelim istiyorum. Hazır evdeyken, mevsim Ramazan’ken…
Bir başka husus…
Ne çabuk uyum sağladık. Alıştık. Dijital dünyaya ne de hızlı adapte olduk. Şaşmamak mümkün mü? Yerlere göklere sığdıramadığımız kibrimiz, egolarımız, enaniyetimiz, mümin kardeşimizin ekranına ne de çabuk sığdı. Büyük büyük dünyalarımız, küçük küçük ekranlara ne de kolay yerleşti. Biz dünyanın en önemli meselesini konuştuğumuzu vehmederken, muhatabımız –tabirimi mazur görün lütfen- belki de don-atlet bizi izliyor/okuyor. Beğenmezse bir tuşla siliyor. Yetmiyor, bir de linç ediyor sizi. Hangi virüs daha tehlikeli sizce? Enaniyet virüsüne ne demeli? Salgının yayılması da ‘BANA bir şey olmaz’ yanılgısının tezahürü değil mi?
Soru çok. Cevap tek: “Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve resulüdür.”