Kimsenin, hatta yapanın bile bazen neden yaptığını bilmediği fedakârlıklar vardır. O an gelir ve yapılır. Sadece bu. Daha sonra birileri çıkar ve yaptığın şeyi kendince yorumlar. Doğru ya da yanlış. Önemli değil. Yorumlar. Fakat o davranış, tüm parlaklığıyla, olduğu gibi mücessem, öylece durmaya devam eder.
Yağmurlu bir gündü. Cağaloğlu’nun meşhur yokuşunda, saçak altında çay yudumluyorum. Havanın soğukluğundan, yağmurun şiddetinden, oturduğum taburenin sertliğinden şikayet ediyor; kendi kendime keyifsizleniyorum.
Biri geçti karşı kaldırımdan. Kırklı yaşlarda bir adam. Sağ elinde bir tepsi. Tepside çorba, sulu yemek, pilav, salata, ekmek. Aldığı yemek siparişini öğle arası bitmeden yetiştirmeye çalışıyor müşteriye. Koşar adım ama dikkatli. Çorbayı dökerse azar işitecek. Diğer elinde şemsiye. Açılmış. Yağmur damlaları pıtır pıtır.
Tepsideki yemekler streçle kapalı. Ekmek poşette. Ağzı bağlı. Herkes şemsiyeyi kendi üstünde tutar. Fakat o, tepsinin üstünde tutuyor. Islanmak pahasına tepsiyi koruyor. Fedakârlık. Peki ne için? Cevabını belki o da bilmiyor.
Birden bire kendimi unuttum. Üşümüyordum. Çay fena değildi. Tabure de tahammül edilebilir rahatlıktaydı. Adama odaklandım. Ne için? Niye bu fedakârlık? Hayatın sorduğu bu zor soruya cevaplar aradım.
Müşterisine kaliteli (!) hizmet vermek için kendini ıslatacak kadar ince bir ruha sahip olabilirdi. İşini iyi yapmazsa çocuklarına helal lokma götüreceğinden emin olamayabilirdi. Ya da patron öyle emretmişti, azar işitecek yaşta değildi. Her şey rutinden ibaretti aslında. Ona göre hayat zaten böyle bir şeydi.
Patronlar (en azından benim gördüklerim) öyledir çoğu zaman. Emreder, gerisini düşünmezler. Bir de müşteri patronlar vardır. Kendisine hizmet getiren kişinin insan olduğunu unuturlar. Tepsideki çorba bir damla dökülse, anında fark eder ve fırçayı basar. Ama tepsiyi getirenin ıslak saçlarını, nemli gömleğini görmez.
Patron olma hayallerim vardı bir zamanlar. Böyle olacaksa olmayayım dedim. İkinci çayı istediğimde yağmur biraz dinmişti. Çaycıya daha dikkatli baktım. İki kaşı, iki gözü, iki kulağı, iki eli vardı. Bende de aynı.