Haber alma ihtiyacı fıtridir. Elest bezmine kadar gider. Orada Allahu Teala, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buyururken, bizlere kendinin Rabb olduğunu haber vermiştir. Haberdar olma ihtiyacı fıtridir. Dolayısıyla doğru haberin insana iyi gelmesi gibi yalan haberin de kötü gelmesi doğaldır. İkisi de bir şekilde fıtrata dokunur.
Bu adeta çokbilmiş girizgâhı niye yaptığımı merak edenleri hemen haberdar edeyim. Bu yazının mevzuu haberler, haber siteleri, habercilik sektörü ve saire. Allah’ın yarattığı doğal bir kaynak ve insanın en temel ihtiyacı olan suyu bile şişeleyip parayla satan modern insanın, haber alma ihtiyacını da metaya dönüştürmesine şaşırmamak gerek.
Ülkemizde ve dünyada neler olup bittiğini öğrenmek için binlerce alternatifi mevcut günümüz insanının. Hem yöntem olarak hem mecra olarak bir sürü seçenek var. İster sesli, ister görüntülü, ister yazılı, ister canlı, ister şu siteden, ister bu uygulamadan, ister şimdi, ister daha sonra her şeyden haberdar olabilmek mümkün. Bu, ilk bakışta çok iyi gibi duruyor olabilir. Ben de fıtri bir ihtiyaç olduğunu söyledim zaten. Fakat iş, bu kadar çok alternatifin olmasıyla birlikte çığırından çıkıyor. Her ‘haberci’ piyasada var olabilmek için türlü şeyler yapmak zorunda kalıyor. Bir caddede binlerce bakkalın olduğunu düşünün ve bunların satış yapmak için birbiriyle yarıştıklarını, çeşit çeşit kampanyalar, pazarlama yöntemleri geliştirdiklerini hayal edin. Şimdi bu hayalinizi yüz binle çarpın ve işte habercilik sektörü.
Çoğunuz ‘İşte o şehirde deprem oldu’, ‘Filancayı öldüren zanlı bakın kim çıktı?’, ‘Filanca futbol kulübü dünyanın peşinde koştuğu o ismi renklerine bağladı’, ‘Falanca siyasetçi öyle bir şey dedi ki…’ şeklindeki başlıklarla karşılaşmışsınızdır. “Tık Tuzağı” anlamına gelen ve “Clickbait” olarak adlandırılan bu “şey”, aslında bir pazarlama yöntemi. Ne kadar çok tıklanırsanız o kadar çok para kazanırsınız çünkü.
Tıklanma oranınıza göre reklam alır, google’da aratılınca üst sıralara çıkar ve o ölçüde para kazanırsınız. Bu tık tuzağı meselesi yöntemlerden sadece biri. Bir de haberlerin içerik metinlerinde google’ın istediği düzenlemeyi yapmak zorundasınız para kazanmak için. Bu da dil, imla ve doğruluk konusunu ciddiye almamanız hatta mümkün mertebe bu değerleri tahrip etmeniz anlamına geliyor. İşte bunun adına da SEO diyorlar. Yani SEO, sadece bununla sınırlı olmasa da büyük oranda bu.
Bu meseleyi bir teşbihle anlatmaya çalışırsam şunu diyebilirim; ‘haberci’ler google’dan para almak için düğün arabasının önünü kesen çocuklara benziyor. Google ne yöne direksiyon kırarsa haberciler de oraya yöneliyor. Zarf kapabilmek için birbirlerini eziyorlar. Onlar zarfın içinden çıkan 1 lirayla mutlu olurlarken, google toplumla adeta “halvete” giriyor. Zihinler tahrip, algılar tahrif ve bilgiler tağşiş ediliyor.
Bu durumun tek müsebbibi sadece haberciler değil elbet. Toplum olarak bizler de bu noktaya gelinmesinde pay sahibiyiz. Popüler, yalan ve kolay olana gösterdiğimiz ilgiyi doğru ve ‘zor’ olana göstermiyoruz. Tuzak kurmak mümkünse tuzaktan kurtulmak da mümkündür, tuzağa düşmek de. Kanaatimce yapmamız gereken, yolda bulduğumuz kolay parayla yaşamak yerine çalışıp çabaladığımız alın teriyle hayatımızı idame ettirmeye çalışmak. Yani önümüze düşen bir haberle anında hüküm vermek yerine, meselenin aslını araştırmak.