Çocukluğumuzdan itibaren korkuyu öğreniriz. Çocuklarımıza bir şeyi yaptırmak istediğimizde biz ebeveynler, çoğunlukla korkuyu kullanırız. Küçük bir çocuğun korkacağı her şey, malzememiz olabilir. Bu yöntemle eğitilen çocuk giderek korku ile yönetilen bir birey haline gelir. Buna ilâveten, kendisini yetersiz hissedecek kadar hayatın içinde uygulayacağı ve bir bireyde olması gereken beceriler yetersiz olduğunda da çocuk ya da genç kendisini yetersiz hissederek, cesaretsiz ve tedirgin bir psikolojiye sahip olur. İnsanın içindeki potansiyel değerlerin farkında olmak onların hayata geçirilmesi ile ilgili gayret etmek, insanda benlik değerini yükseltir. Bir insan ne kadar kendisine inanırsa, güvenirse korkuları o nispette az olur fakat bunun için güvendiğimiz dağların sahici olması gerekir.

GÜVENDİĞİMİZ DAĞLAR HANGİLERİ?

Para mı? O ne kadar bizde kalacağı belli olmayan bir emanet. Sahibi istediği anda onu aniden elimizden alabilir. Makam mı? Makamlar da geçici ve belli kimselerin insiyatifindeki bir emanettir. Çevre mi? Peygamber efendimizin de çevresinde onu takdir eden ve baş üstünde taşıyan bir kent halkı vardı. Söylemi değişince, yanında çok az kimse kaldı. Herkes kendi inancı üzerinde yürümek üzere yollarını ayırdılar. Tahsil mi? Eğer bize, insana değer veren ve bunu insanın ve her şeyin sahibinden dolayı değerli sayan bir anlayış kazandırmamışsa, o da bizi istikamette tutmaz. Güzellik mi? Bir hastalık, bir sivilce ve biz kaza sonucu her şey gibi güzellikte kaybolabilir. İşte bunlara bel bağlarsak, her an bunları korumak için alarm halinde bulunup, kaybetmemek için her türlü tedbiri almaya bizi sevk eder. Burada da korkunun derecesine göre ölçü sadece korumak ve elindekini artırmak amaçlı olunca, Allah’ın (c.c) ölçüsü yerine, piyasanın ölçüsü geçerli olabilir.

KORKU AKLI PERDELER

Eğer korkuyu doğru yönetecek bir tedbir ve teslimiyet mekanizması yoksa tedbir amaçlı atılan adımlar, yol yürümenin kendisi haline gelir ve piyasanın kurallarına mahkûm çalışma sistemini bize dayatır. Biz hastalıktan, ölümden, itibar kaybından ve yoksulluktanv.b korktuğumuz kadar, ölçümüzü şaşırmaktan, yanlış bir yöne gitmekten ve Allah’ (c.c) üzmekten korksaydık; panik halinde yaptığımız pek çok atağı ve yanlışı yapmayacak, tedbir alıp Allah’a (c.c) sığınmanın güvenini ve huzurunu yaşayacaktık.

SEVGİ VE GÜVEN KORKUYU YOK EDER

Allah’ın (c.c) bizim üzerimizdeki tasarruflarını hakkıyla bilebilsek, her güçlüğün aslında bir öğrenme ve daha iyiye yönelme süreci olduğunu ve biz kullar için bir rahmet olduğunu kavrayabilsek, eceli gelmeden hiç kimsenin ölmeyeceğini fakat bizim tedbir, niyet ve ona paralel gayretimizden hesaba çekileceğimizi akledebilsek; huzur, sükûnet ve teslimiyet bizimle buluşacaktır. Allah (c.c) çok sevilmeyi ve güvenilmeyi en çok hak edenedir. Allah’a (c.c) dair öğrenmelerimiz bize aşkın bir sevgi ve güven kazandırdığında, Peygamberlerin yolu yolumuz olacaktır. O zaman, bizi biz yapacak olan ilimde derinleşmenin peşine düşmeliyiz. Bilmek ve öğretmek için değil, ahlâklanmaköğrenme seferberliği ilân etmeliyiz inancındayım. Rabbim bizleri hayırda buluştursun.