18 Aralık 2010 tarihinde 26 yaşındaki Tunuslu bir esnafın kendisini yakmasıyla halk sokaklara dökülmüş, Arap Baharı’nı başlatmıştı. Yasemin Devrimi olarak da bilinen halk ayaklanmaları böylelikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılarak diktatörleri devirmişti. Daha sonra birçok ülkede istikrarsızlıklar yaşanmaya başlamış, Arap Baharı’nın iki başarılı örneğinden biri olan Mısır’da da 2013 yılında askeri darbe meydana gelmişti. Bugün de son başarılı demokrasi örneği olarak gösterilen Tunus’ta meclisin tüm yetkileri elinden alındı.
Tunus’ta ne oldu?
Geçen hafta Pazar günü Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, başbakanı görevden aldığını ve meclisin yetkilerini anayasal hakkı gereği 30 gün boyunca dondurduğunu açıkladı. Geceleri de belirli bir süre sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bölgedeki örnek laik ülkelerden gösterilen Tunus’ta bir darbe olarak tanımlanan bu teşebbüsün lideri Kays Said, başkomutanlığının yanı sıra başsavcılık görevini de üstlendiğini belirterek bir takım soruşturmaların açılması talimatını verdi. Böylelikle bazı siyasi parti ve kurumlar hakkında soruşturmalar açıldı.
Halk kimi destekliyor?
Arap Baharı ile gerçekleşen devrim sonrasında Tunus’ta siyasi ve ekonomik istikrar bir türlü sağlanamadı. En son 2019 yılında yapılan seçimlere katılım oranı % 40’larda kaldı. En fazla oy alan Nahda Hareketi bu düşük katılımın sadece % 17,5’ini alabildi. Temsil etme oranında önemli bir sorunun bulunduğu ülkede halkın genelinde siyasete bir küskünlük mevcuttu. 10 yıl içerisinde birçok başbakan değişikliği gerçekleşti. Dolayısıyla ülke, siyasi ve ekonomik olarak her geçen gün daha da geriye gitti. Tunus ekonomisi ağırlıklı olarak tarım ve turizm sektörlerine dayanır. IŞİD gibi terör örgütlerinin özellikle tatil beldelerindeki yapmış oldukları terörist faaliyetlere ilaveten pandeminin de ortaya çıkması turizm sektörüne ciddi bir darbe vurdu. Bölgede görev yapan gazetecilerden aldığım bilgilere göre bazı ürünlere sadece iki yıl içerisinde 3-4 kat zam geldi. Daha öncesinde dış yardım ve turizm gelirleriyle ekonomik olarak idare edilen ülke, Arap Baharı ile birlikte darboğaza girdi. İşsizlik ve geçim sıkıntıları insanların siyasi yönetimlere tepkilerinin artmasına neden oldu. Covid-19 ile birlikte sağlık sisteminin darbe alması, can kayıplarının yükselmesi halktaki rahatsızlıkları daha da artırdı. Aslında Cumhurbaşkanı Said’e halkın desteği, siyaset sisteminin çözümsüzlüğüne karşı duyulan birikmiş tepkiden kaynaklanıyor. Diğer taraftan uzun süredir koalisyonlarla yönetilen ülkedeki en büyük parti olan Nahda hareketinin uygulamaları kendi tabanında dahi rahatsızlıklara neden oldu. 10 yıl içerisinde Nahda’nın oyları yıldan yıla eridi. Özellikle Nahda lideri ve Meclis Başkanı Gannuşi’nin yakın akrabalarını bazı konumlara getirdiği ile ilgili haberler halk nezdinde tepkilere yol açtı. Gannuşi’nin darbeye karşı halkı sokağa çağırması sonrasında büyük bir kalabalığın sokaklara çıkmaması bu rahatsızlıkların sonucu olarak okunabilir. Ayrıca Cumhurbaşkanı Said’in sokağa çıkan şiddet yanlıları için silahlı kuvvetlerin ihtiyaç halinde ateşle karşılık vereceğine dair sözleri de halkta korku meydana getirdi.
Bölgede dengeler değişebilir
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in böylesine bir hareketi kendi başına planlamadığı, BAE ve Mısır başta olmak üzere bazı ülkelerle koordineli şekilde hareket ettiğine dair iddialar bulunuyor. Bir takım yazılı kaynaklara dayandırılan bu haberler düşünüldüğünde özellikle Akdeniz’deki önemli atılımlarından dolayı Türkiye’nin de elini zayıflatmak için bu darbenin bir fırsat olarak görülebileceği rahatlıkla akla gelebilir. Devrim sırasının kendilerine de geleceğinden geçmişte endişe duymuş Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerde Tunus’taki karşı darbeyle derin bir nefes almış görünüyor. Batılı ülkeler bu gelişmelerden rahatsız olmadığı gibi, yapılan açıklamalardan da görüldüğü üzere sivil iradeye yapılan müdahaleleri teşvik dahi edebiliyorlar. Mısır askeri darbesinde de yine aynı Batı, Sisi’yi desteklemişti. Türkiye açısından başta Libya olmak üzere bugüne kadar ki sahadaki kazanımlar düşünüldüğünde Tunus’taki bu yeni gelişmeler farklı manevraları gerekli kılabilir. Örneğin Türkiye’nin daha temkinli ve özenli bir dil kullanarak Mısır’daki tecrübesini Tunus’taki gelişmelerde kullandığını görebiliyoruz.
Arap Baharı öncesi diktatörlükler geri mi getiriliyor?
ABD başta olmak üzere batılı ülkeler Arap Baharı ile birlikte “demokratik” ülkelerden ziyade krallık ya da diktatörlüklerle daha rahat ve etkin çalışabildiklerini test ederek görmüş oldular. Bunun en somut örneğini Amerikalılar uzun yıllardır Suudi Arabistan’da tecrübe ediyor. Yakın tarihte de Mısır’da Sisi örneği bu durumu teyit etti. Tunus’ta Kays Said bu ihtiyacı karşılayacak iyi bir aday olarak seçilmiş görünüyor. % 70’in üzerinde oy almış Kays Said’in halk nezdinde önemli bir karşılığı da var. Kendisi seçim kampanyasını yürütürken dışarıdan gelecek muhtemel fon desteklerini reddetmiş, üstelik diğer partiler ile de birlikte siyaset yapmayı uygun görmemişti. Bu uygulamalarıyla halk nezdinde popülaritesini artırdı. Çok iyi bir hatip olan Said, ordu ile de iyi bir frekans yakaladı. Yeni bir siyasal sistem söylemi ile tüm gücü elinde bulundurma niyetinde olan Kays Said, Mısır örneğinde olduğu gibi bir nevi yeni diktatörlüğe neden olabilir. Cumhurbaşkanı Said’in bu yöndeki önemli adımlarından bir tanesi başkomutan vasfıyla orduyu harekete geçirmesi ve kendi politikalarına aykırı gördüğü El Cezire’nin faaliyetlerini durdurmasıydı. Diğer taraftan Tunus’un en büyük partisi olan Nahda’nın halk nezdinde itibarı günden güne azaldı. Ülke içerisinde muhalifleri öldürdüğü, şiddete başvurduğu ile ilgili haberler yapıldı. Oysa bölgede aktif gazetecilik yapan arkadaşlarımızdan aldığım bilgilerde; Gannuşi liderliğindeki hareketin böyle bir şiddete başvurmadığı, sadece Arap Baharı sonrası ortaya çıkan aşırı grupların faaliyetlerini yeterli derecede sınırlandıramadığı tarafıma aktarıldı.
Sonuç itibariyle henüz Arap Baharı serüveninin üzerinden 10 yıl geçmişti ki başlanılan yerde, yani Tunus’ta bu bahar tarihin raflarına itilerek kışa dönüştürüldü, böylelikle Arap Baharı’nın son kalesi de düşürülmüş oldu.