Hollywood fabrikası belirli aralıklarla yeni oyuncular üretip, onları çok iyi şekilde kullanmayı/pazarlamayı başarıyor. Bir oyuncuyu düzenli aralıklarla çeşitli projelerde görüyoruz ve bir süre sonra o isme aşinalıktan öte bir yakınlık hissetmeye başlıyoruz.
Bu oyunculardan birisi de Leonardo DiCaprio’ya benzettiğim Chris Pine. Pine, Amerika’nın yeni dönemdeki çalışkan(!) oyuncularından. 2014 yılında kısa, uzun ve televizyon dizisi olmak üzere toplam 7 projede, 2015 yılında ise ikisi televizyon dizisi olmak üzere 3 projede yer almış. 2016 yılında ise şimdilik 4 projesi görünüyor. 2017’de vizyona girmesi planlanan bir filmin çekimlerine ise şimdiden başlamışlar.
Tabii burada ‘başarılı’dan kastımızın ne olduğunu da açmamız lazım. Kendisine verilen/biçilen rolleri eline yüzüne bulaştırmadan oynamayı başarıyor. Kendisini son olarak 2014’ün Ocak ayında vizyona giren Jack Ryan: Gölge Ajan filminde izlemiştim. Orada da oldukça iyi bir performans sergilemişti.
Gelelim günümüze. Chris Pine bu hafta vizyona giren Zor Saatler (The Finest Hours) filminde başroldeki Bernie Webber karakterini canlandırıyor. Bernie Webber Chatham, Massachusetts’ta bulunan Amerikan Sahil Güvenlik biriminde çalışmaktadır. Bernie ve sevgilisi Miriam (Holliday Grainger) evlilik için gün saymaya başlar ama Bernie’yi uzun ve zorlu bir görev beklemektedir.
Gerçek bir hikayeden uyarlanan film 18 Şubat 1952’de İngiltere’nin doğu kıyılarını yerle bir eden, yoluna çıkan bütün gemileri parçalayan bir fırtınanın etkilediği hayatları konu ediniyor.
Filmin yönetmenliğini ‘Fright Night’ ve ‘Million Dollar Arm’ filmlerinden de tanıdığımız Craig Gillespie üstleniyor. Filmde Casey Affleck, Ben Foster, Eric Bana ve Kyle Gallner gibi usta isimler de rol almış.
Deniz sahnelerinin neredeyse tamamının stüdyoda çekildiğini düşündüğümüzde filmin oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Hollywood için ise bunları yapmak sıradan bir şey zaten. Geçtiğimiz günlerde vizyona giren Ertuğrul 1890 filminin deniz sahnelerini de sevmiştim. Tabii ki filmin sadece küçük bir bölümünü oluşturuyordu o sahneler. Zor Saatler’de ise filmin büyük bir bölümü denizde geçiyor. Dolayısıyla inandırıcılığın oldukça yüksek olması gerekiyor. Ki öyle olmuş. Yer yer gerilmeden edemiyorsunuz.
Özellikle deniz kordonunu aşmaya çalıştıkları sahnelerde kordona vuran dev dalgaların çıkardığı o sesleri dinlemek insana ayrı bir ürperti veriyor. Denizciliğin havacılıktan daha zor olduğunu düşünmüşümdür her zaman. Gerçi her iki mesleğin de korkulu rüyası fırtınalı havalar. Fırtına başladığında karşısındakinin insan mı, sahil mi, kaya mı, uçak mı, gemi mi olduğuna bakmıyor. Ve üstad Necip Fazıl’ın ‘Azgın Deniz’ şiiri düşüyor zihnimize:
Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler? / Bir şey dinleme artık, artık bir şey dinleme! / Çağır, bütün günahkar ruhları cehenneme! / Karşına, sahil, kaya, insan kim çıkarsa vur! / Vur başına, alemde, kör, sağır, ne varsa vur! / Sal her taraftan, dağdan, gökten, pencereden sal! / Nihayet kala kala dünyada tek kişi kal!
Yaşanmış hikâyelere odaklanan filmleri izlemek her zaman zevkli oluyor. Aynı zamanda da bilgilendirici tabii ki. Özellikle film üzerine bir şeyler yazacaksanız ister istemez yaşanmış olaylara dair okumalar da yapıyorsunuz.
Filmin sonunda da gösterilen olaya dair eski fotoğraf karelerinden bazılarına ve olayın ayrıntılarına Amerikan Sahil Güvenlik’in web sitesinden ulaşabilirsiniz.