13 yıl devam eden Suriye İç Savaşı sonucunda kanlı Baas rejimi çöktü ve Suriye devrimi başarıya ulaştı. Herkes şimdi ne olacağını merak ediyor.

Kimilerine göre bütün bu olup bitenler İsrail ile Amerika’nın bir oyunundan ibaret. Uluslararası politikada yaşanan gelişmelere ve sahadaki dengelere siyah-beyaz bir perspektiften bakıp ABD ve İsrail gibi aktörlere, haşa tanrı kadar mutlak güç atfedenlerin bunu böyle yorumlaması gayet doğal.

Hâlbuki gerçek hayatta ve dış politikada hiçbir aktör mutlak güç sahibi değil ve sahadaki dengeler de hiçbir zaman siyah-beyaz değil; her daim birçok gri alan mevcut.

Örneğin Suriye devriminin ve Esed rejiminin düşmesinin İsrail’in işine yaradığına dair olan söylem böyle bir ön kabulden hareket ediyor.

Oysa sahadaki gelişmelere baktığımızda İsrail’in, Suriye devriminin başarılı olmasından oldukça rahatsızlık duyduğu ve ciddi bir tedirginlik içerisinde olduğu görülmektedir.

İsrail bundan dolayı Esed rejimi düşer düşmez, Suriye’nin askerî kapasitesini zayıflatmaya yönelik çok yoğun bir hava saldırısı gerçekleştirdi.

İsrail’in etrafındaki diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi; azınlığa dayalı zayıf bir Esed rejimini çoğunluğa dayalı bir Suriye hükûmetine tercih ettiği artık sır değil.

Zira rejimin elindeyken bir tehdit olarak görülmeyen ve ciddi şekilde hedef alınmayan askerî kapasitenin bugün İsrail tarafından hedef alınıyor olması bunun en büyük kanıtı.

Haddizatında İslam dünyasındaki birçok diktatöryel rejimde olduğu gibi Suriye rejiminin ordusunun da temel amacının Suriye halkını kontrol altında tutmak olduğu bugün çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bu rejim çöktüğü için İsrail panik hâlindedir. Özellikle Golan Tepeleri’ndeki işgalini garanti altına almak ve kendisine yönelebilecek tehditleri Golan dışında karşılamak için İsrail, 1973’teki Yom Kippur Savaşı sonrasında Suriye ile arasında oluşturulan tampon bölgeyi işgal etmektedir.

İsrail diğer taraftan PKK’ya destek açıklamaları da yapmaktadır. Fırat’ın doğusundaki PKK varlığının sürdürülmesi ise Suriye’nin geri kalanında ortaya çıkan askerî ve siyasi durum neticesinde imkânsız hâle gelmiştir.

Bu noktada Trump’ın tutumu belirleyici olacaktır. PKK’yı ayakta tutmak için böyle bir angajmana girilmesi ise Trump’ın politikalarının aksine ABD’nin daha fazla müdahil olmasını gerektireceği için olası gözükmemektedir.

İsrail’in Şam’a yaklaştığı doğrudur ama haddizatında bu durum, İsrail için bir güvenlik meselesi olma potansiyeli barındırmaktadır.

Zira kara operasyonları konusunda oldukça başarısız olan İsrail ordusunun, nüfusu altı milyona ulaşan Şam şehrine yönelik bir kara operasyonuyla işgale girişmesinin İsrail açısından nasıl bir felaketle sonuçlanacağını tahmin etmek güç değildir.

Böyle bir işgal girişiminin 13 yıldır bir iç savaşta olan ve tepeden tırnağa silahlı olan Suriye sahasında cereyan edeceğini ve tüm dünyadan İsrail’le savaşmak isteyenleri Suriye’ye çekeceğini söyleyebiliriz.

Dolayısıyla her ne kadar fanatik olsa da Netenyahu rejiminin bu derece büyük bir hataya düşmesini beklememek lazım. İsrail’in, topraklarını işgal altında tuttuğu Suriye konusunda nasıl bir açmaza düştüğünü zaman bize gösterecek; şu anki saldırganlığın arkasında işte bu açmaz yatmaktadır.  

Görüldüğü üzere sahanın gerçekleri ne ABD ne de İsrail açısından işlerin tıkırında gittiğine yönelik bir durumu işaret etmemektedir. ABD’nin ve İsrail’in mutlak gücüne inananlar, inanmaya devam edebilirler; sonuçta bu bir inanç meselesi.