İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak 7 Ekim’de başlattığı saldırıların 49. günü olan 24 Kasım Cuma sabahı 07.00 itibarıyla yürürlüğe giren dört günlük insani ateşkes ve buna mukabil yapılan rehine takası anlaşması, üç günlük ilave uzatmanın ardından 1 Aralık Cuma günü sabahı sona erdi.

Taraflar arasında Katar, Mısır ve ABD’li yetkililer ara buluculuğunda yürütülen görüşmeler sonunda varılan 1/3 oranında rehine değişimi anlaşmasına istinaden; Hamas elinde bulunan yaklaşık 240 İsrailli ve/veya farklı ülke vatandaşı rehineden 110’unu serbest bırakırken İsrail tarafı da hapishanelerde bulunan 240 Filistinli’yi serbest bıraktı.

Aslında anlaşmanın başında Hamas’ın her ilave 10 rehineyi bırakması hâlinde ateşkesin de bir gün daha uzatılabileceği belirtilmiş olmasına rağmen, bu durum en fazla üç gün sürebilmiştir. Hamas’ın elinde daha takas edilebilecek rehineler var iken İsrail tarafı ateşkes anlaşmasını, sözde Hamas’ın anlaşmayı ihlal etmesi ve İsrail’e roket fırlatması nedeniyle sonlandırarak tekrar saldırılara başlamıştır. 

Ateşkes öncesinde İsrail başbakanı Netanyahu ile savunma bakanı Gallant ve genelkurmay başkanı Halevi, ateşkes süresinden sonra İsrail’in tekrar hem de daha yoğun olarak saldıracağını söyledikleri için ateşkesin İsrail tarafından sonlandırılması çok da şaşırtıcı olmadı ama buna Hamas’ın sebep olduğu şeklindeki açıklama hiç gerçekçi bulunmadı. Zira Hamas yetkilileri ateşkesin uzatılmasını hatta daimî bir ateşkes sağlanmasından yana olduklarını beyan etmişlerdi.

Hamas’ın elinde rehine takasına henüz konu edilmemiş birkaçı general rütbesinde üst rütbeli subaylar ve Mossad ajanlarının bulunduğunun bilinmesine rağmen, İsrail’in ateşkesi uzatmayıp rehine takasını sonlandırması soru işaretlerine yol açmıştır.

Rehine yakınlarının bir kısmı, Netanyahu’nun başbakanlık rezidansı önünde protesto gösterisi düzenleyip yakınlarının serbest bırakılması için başbakandan gerekli her şeyi yapmasını talep ederken diğer rehine yakınları da İsrail meclisindeki partileri ziyaret ederek destek aramışlardı. O vakit kendi siyasetçilerinden umdukları desteği bulamayan bir grup rehine ailesi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazarak rehinelerin serbest bırakılması hususunda yardımını talep etmişlerdi.

Peki ne oldu da İsrail daha fazla rehinenin serbest bırakılmasını sağlayacak olan ateşkes süresini uzatma ihtimali varken bundan imtina edip yeniden saldırılara başladı?

Bu sorunun birden fazla cevabı olmakla birlikte, en doğru seçenek için mevcut İsrail hükûmetinin kompozisyonuna yakından bakıp; ateşkes anlaşmasının kabine tarafından onaylanırken kimin kabul kimin ret oyu verdiğini hatırlatmamız gerekiyor.

Netanyahu, ateşkes yapılmasına yönelik rehine aileleri başta olmak üzere yapılan baskılar nedeniyle konuyu koalisyon ortaklarından müteşekkil kabineye ve ardından da savaş kabinesine getirerek tek başına karar vermek yerine müşterek bir karar alınmasını sağlamıştı.

Ancak koalisyon ortağı olan Yahudi Gücü partisi lideri Itamar Ben Gvir ve Dindar Siyonist parti lideri Bezalel Smotrich ateşkese karşı çıkmışlardı. Onların aleyhte oylarına rağmen karar, oy çokluğuyla alınmış ve ateşkes 24 Kasım sabahı yürürlüğe girebilmişti. Fakat Ben Gvir ve Smotrich bu durumdan memnun olmadıklarını ve ateşkesin uzaması veya kalıcı hâle dönüşmesi durumunda hükûmetten desteklerini çekeceklerini açıklayarak Netanyahu’ya fazla bir seçenek bırakmamışlardı.

Hakkında zaten yolsuzluk davası devam eden ve bu yüzden koltuğunu kaybetme tehlikesi yaşayan Netanyahu’nun tek kurtuluşu, mümkün olduğu kadar başbakanlıkta kalmak ve bu süre içerisinde de bazı kanuni değişiklikler yaparak hakkındaki davaları bir şekilde etkisiz hâle getirmekti. Bunun tek yolu da hükûmetinde yer alan aşırı sağ partilerin kendisine olan desteğinin sürmesiydi. Bu yüzden Ben Gvir ve Smotrich tarafından yapılan tehdidi ciddiye alması kaçınılmazdı.

Fakat ne olursa olsun yakınlarının kurtarılmasını talep eden rehine yakınlarına ve süreci takip eden uluslararası kuruluşlara gerçek sebebi söyleyemeyecekleri için Hamas’ın ateşkesi bozduğu yalanını ortaya atarak tekrar Gazze’ye saldırmaya başlamışlardır.

Muhtemel bir diğer sebep ise ateşkes anlaşmasında aksi bir hüküm olmasına rağmen İsrail ve ABD’nin ateşkes sürecinde icra edilen rehine takası faaliyetlerini havadan takip ederek Hamas direnişçilerinin ellerindeki rehineleri tünellerden nerede çıkarttıklarının tespit edilmiş olması ve tespit edilen bu konumlara vakit geçirmeksizin saldırı gerçekleştirmek istenmesidir.

Bu konuda elimizde yeterli delil olmasa da hem Hamas tarafından yapılan “İsrail’in Gazze üzerinde hava aracı bulundurmama taahhüdünü bozduğu” şeklindeki açıklamalar hem de ateşkes süresi biter bitmez İsrail’in Gazze’nin güneyindeki Han Yunus bölgesine yoğun bir şekilde saldırı gerçekleştirmesi, böyle bir kanaat oluşmasına sebep olmuştur. Zira bu bölge rehinelerin getirilerek Kızıl Haç temsilcilerine teslim edildiği Refah Sınır Kapısı’na en yakın bölge olup İsrail’in, bu bölgede Hamas tünellerinin çıkışları veya bağlantıları olduğunu düşündüğü tahmin edilmektedir.

Buradan anlaşılan ise muhtemel tünel çıkışları olduğu düşünülen noktalara saldırı gerçekleştiren İsrail’in, aslında rehinlerin hayatını korumak gibi bir amacının olmadığıdır. Bilakis nihai hedefinin; rehineleri pazarlık konusu yapmaktansa bulundukları tahmin edilen yerleri ABD’den aldığı sığınak delici özellikli, yüksek patlayıcı ihtiva eden bombalarla vurarak geride kimseyi canlı bırakmamak olduğu anlaşılmaktadır.

Bu iddiaya dair diğer bir delil de İsrail ordusu tarafından 3 Aralık tarihinde yapılan açıklamada, Gazze’de tespit edilen 800 tünel çukurundan 500’ünün imha edildiği şeklindeki haberlerdir.

Görüldüğü üzere İsrail’in mevcut yönetiminin rehinlerin can güvenliğinin sağlanmasına yönelik bir endişesi bulunmamaktadır. İsrail ordusunun, yoğun bombardımanın rehinelerin hayatını tehlikeye attığını bilmesine rağmen bu saldırılara devam etmelerinin yegâne sebebi onları gözden çıkarmış olmalarıdır.

İsrail 7 Ekim öncesi yaptığı tüm insan hakları ihlallerine ve savaş suçlarına ek olarak 7 Ekim sonrasında da düzenlediği hava saldırılarında; sivil yerleşim yerlerini, camileri/kiliseleri, okulları ve hastaneleri vurarak 6 binden fazlası çocuk olmak üzere 15 binden fazla sivil Gazzeli’yi katlederek büyük bir savaş suçu işlemiştir. Bu yetmiyormuş gibi rehine durumundaki kendi vatandaşlarının da hayatını riske atarak uluslararası hukuka alenen karşı gelmiş ve işlediği savaş suçlarına yenilerini eklemiştir.    

Bakalım rehinelerin yakınları, hükûmetin bu duyarsız ve vahşi politikasına nasıl karşılık verecekler? Kendi ikbali için vatandaşlarını bile göz göre göre ölüme gönderen başbakan Netanyahu, koltuğunda kalmaya devam edecek mi?