“Alevi Dernekleri Federasyonu olarak olağan toplantımızı gerçekleştirdik,toplumumuza karşı  yürütülen asimilasyon projeleri ( Şia ) ve benzeri konularla ilgili geniş yelpazedede Can yoldaşlarımızla mücadele edip, canlarımızı bilgilendireceğiz…” Alevi dernekleri federasyonu genel başkanı Celal Fırat’a ait bu ifadeler. Başkan 10 Eylül günü Twitter hesabından bunları yazdı.

Aslında İran’ın bölgede sünnilerden proksy güçler edinme çabalarını müteaddit defalar yazmıştım. Sünnilerden Şiaya devşirme, sünni gençlerin İran’a götürülmeleri ve orada üst düzey İranlılarla tanıştırılmaları öyle dünden bugüne yapılan işler de değil. 80’li ve 90’lı yıllarda İran’a götürülüp bizzat İmam Humeyni ve benzeri üst düzeylerle görüştürülen binlerce genç olduğu da çok gizli saklı şeyler değil.

Yıllardır özellikle Alevi kökenli muhtarların, gençlerin, öğrencilerin bir şekilde Tahran’a Kum’a götürüldükleri, orada bilgisel düzeyde kısa süreli propagandaya tabii tutuldukları yıllardır bilinen işler. Son Suriye iç savaşı münasebetiyle de özellikle kendini Alevi olarak tanımlayan Acilciler ve benzeri takımların Suriye’deki eylemliklikleriyle beraber Şiileştikleri gelen bilgiler arasındaydı.

Alevi dernekleri Federasyonu başkanı Celal Fırat’ın tweeti aslında malumun ilanı oldu.   İran, Türkiye içindeki halkasını güçlendirmek için zaten hali hazırladaki Şii yapıları bazı özel ibadet alanları ve son olarak da Cem evleri üzerinden meşrulaştırma çabasında. Ama Fırat’ın konu ile ilgili mülakat verdiği bir yayın organındaki bazı iddaların ise tutar tarafı yok. Yani “ya siz Sünnileştirin, ya da biz Şiileştirelim” şeklindeki bir ifadeyle İran’ın Türkiye’ye resmi veya gayrı resmi bir teklifinin olması her halü karda İran çalışan tüm kesimler tarafından basit bir ifade olarak görülür. İran elinde bir potansiyel olarak gördüğü her yapıyla bir şekilde irtibata geçer. Hedefi Şiileştirmek olarak belirlemez. İlerde işime yarar mı, çıkarlarım için kullanabilir miyim? Çıkarsamı etrafında döner.

İran için irtibat kurmak önemli, Sünni veya Şii olması tali sonuçtur. Süreç içinde Şiileşmesi ise zaten öngörülen durumdur. Bu nedenle Ülkemizde de son yıllarda Şiileşen Sünni sayısı ciddi rakamlar olarak el altından telaffuz edilmektedir. Geçmişte radikal İslami yapılardan bazıları bugün yok olmuş olsalar da müntesiplerinden şiileşenlerin sayısı belirgin şekilde ortalıkta dolaşmaktadır. Ama bu gurupların içinden de Suriye iç savaşı nedeniyle örgütü, cemaatiyle ters düşüp daha radikal Selefi guruplara kayanların durumunu da göz ardı etmemek lazım.

Hulasa ülkemizdeki Şiileştirme çabaları sadece Alevi camiası üzerinde yürütülen bir İran politikası değildir. Kimi nasıl kazanırım hikayesi çevresinde dönen “Şii misyonerliği” çabasının neticesidir. Aleviler kendilerini tam olarak konumlandıramadıkları için bugün hedefmiş gibi görünseler de aslında kendilerini tanımlamaları onlar için de hedef olamaktan çıkarıcı olacaktır.

Vesselam…