“Sosyal çürüme nedir?” sorusunu, hepimizin kendisine sorması gerekiyor! Toplumsal çürüme veya sosyal çürüme; bir toplumun değerlerinde, normlarında ve kurumlarında yaşanan bozulmayı, zayıflama ya da aşınma hâlini ifade eder.

Söz konusu terim, genellikle toplumun temel sosyal yapılarının, kültürel değerlerinin, ahlaki normlarının ve sosyal kurumlarının tahribata uğraması ve zayıflaması durumunda ortaya çıkar. Bunun yanı sıra bu sosyal çürüme, değerlerimizi kaybetmemize, güven azalmasına ve hatta suç oranının artmasında da etki edebilen korkunç bir durumdur. Toplumdaki ekonomik, politik, kültürel veya diğer sosyal faktörlerle de bağlantılıdır.

İyi yanı ise “çürüme”, direkt yok olma ya da bitme değildir. Çürüme, aslında yanlış giden bir şeyleri uyarma biçimi. Uyarı şekli şöyle; “Çürüyorsun, beslenme alışkanlığını değiştir, tedavi ol ve bir önlem al.” diyor. Fakat gelin görün ki bizim toplum bunun üstesinden gelemiyor. Çok ilginç bir toplumdayız. Herkes kendi çürümesini sorunsallaştırsa ülke toparlanacak. Fakat biz şu telefonlarda, sosyal medyadan birbirimize benzeme çabasıyla yaşam sürdürüyoruz. Bir fenomenlik çılgınlığıdır gidiyoruz. Eğitim sistemi sorunları almış başını gidiyor. Ahlaki normlarda zayıflama, ekonomik sorunlar, işsizlik, politik istikrarsızlık, toplumsal bağların zayıflaması ve daha birçok şey. Düşünün, kim bunları umursuyor ve bunların düzelmesi için bir adım atıyor? İşte bunlar hep, sosyal çürümenin belirtileri. Dönüp baktığımız zaman, toplumumuzda hepsi mevcut ne yazık ki.

İşim gereği, sürekli seyahat eden biriyim. Devlet yetkilileriyle sürekli görüşen, devlet içinde aksaklıkları yakinen gören bir göze sahibiz.

Devlet, kemer sıkma politikaları için bas bas bağırıyor. Her gün yeni paketler çıkıyor. Zamlar geliyor. “Şu olacak, bu olacak.” deniyor lakin alanda durum hiç de öyle değil. Siyasetçiler “itibardan tasarruf etmiyor”,  mülki idare amirleri “itibardan tasarruf etmiyor”, kurum amirleri “itibardan tasarruf etmiyor”, elinde yetki olan kimse “itibardan tasarruf etmiyor”… Velhasıl, herkes bir şeyler söylüyor lakin kimse harekete geçmiyor. En küçük amirin günlük araç, lojman, koruma masrafı birkaç yüz bin TL… Okulu yeni bitirmiş, torpili bir şekilde halletmiş adamın altına 15- 20 milyon TL’lik araç, 30 koruma veriyorsun sonra da “Tasarruf et.” diyorsun. O da tasarruftan, milletin canını yakmayı anlıyor. İçki içip aracına biniyor, milletin evladını trafik kazasında öldürüyor. Kurum içinde, canı sıkıldığı için personeli dövüyor. Adamı resmen dağa kaldırıyor. Sonra da “tasarruf” adı altında lay lay lom…

Son zamanlarda her gün birkaç çete çökertiliyor, onlarca adam tutuklanıyor. “Bunlara devlet içinde göz yumulmuyorsa bu adamlar bunca nasıl palazlanmışlar?” demeden geçemiyor insan. Bugüne dek neden bu kadar afralı tafralı iş olmuş, neden kimse bunları görmemiş? Hele de birileri sıkışınca alınlarından öpülen idareciler, daha nice yaptıklarını misliyle yapmaya devam ediyorlar. Edecekler de!

Bırakın tasarruf hikâyelerini, sosyal çürümeye çare arayın. Bırakın tasarruf hikâyelerini artık. Ülke sosyal olarak çürüyor. Çürümeyi başlatanları temizlemezseniz çürüyen, sizi de çürütür. Tabii, çözmek isterseniz görebilirsiniz. Eğer, her şeyi halı altına süpürme huyuna devam ederseniz halktan koptukça koparsınız. Kimse sizden korkmuyor. Gücünüz olabilir. Bugün size boyun eğenler yarın üstünüze toprak atmak için sabırla bekliyor olacaklardır.

Kınayıcının kınamasından korkmayan ama gerçekleri haykıranların sesini kısmak, size kolay olabilir lakin gün gelir o ses de kısılmaz. Vesselam…