Ülkemizin havasından mı suyundan mı yoksa kültüründen mi, bilmiyorum. En temel meselemiz; iletişimsizlik. Bir türlü doğru dürüst kendimizi ifade edemiyoruz. Ya yanlış anlatıyoruz ya da yanlış anlıyoruz. Bu iletişim beceriksizliği başımıza olmadık işler açıyor. Özünde iyi insanlar olduğumuza inanıyor, temel özelliğimizin “merhamet” olduğunu düşünüyorum. O nedenle olağanüstü şartlarda inanılmaz işler başarıyoruz. Depremde, yangında, savaşta güzel hasletlerimizle insanlığın timsali oluyoruz.

Başımıza gelen birçok felaketin sebebi “meramımızı” anlatmamamızdan kaynaklanıyor. Oysa iletişim, meramını anlatabilme sanatıdır. Gereksiz yere yaşanan şiddet olaylarının hatta cinayetlerin sebeplerinin başında bu ifade edememe meselesi var. Sözün bittiği yerde “şiddet” başlıyor…

Kendini ifade edemeyen fertlerden oluşan toplumlarda doğal olarak iletişim sorunu yaşanıyor. Bu durum medyaya, kitle iletişim araçlarına da yansıyor; kurumlar da bundan nasibini alıyor. Mesele, kuşakları ve kesimleri aşarak herkesi kapsıyor.

Daha doğru ve iyi iletişim kurmak için yakın zamanda ikincisi düzenlenen “İletişim Şûrası”nın hazırlık çalıştayında bütün boyutlarıyla bu konu konuşuldu. Birinci şûra, 2003 yılında yapılmış. Birinci şûranın notlarını gördüm. Gerçekten 23 yılda çok büyük değişimler yaşamışız. Kavramlar, kurumlar; her şey ne kadar başka olmuş.

2. İletişim Şûrası Hazırlık Çalıştayı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Ankara’da düzenlendi. Çalıştayın açılış konuşmasında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, “Türkiye İletişim Modeli’nin bir uygulaması olarak Türkiye Yüzyılı vizyonuyla iletişim politikalarının çok paydaşlı istişare mekanizmasıyla daha da güçlendirilmesi ve geleceğin iletişim anlayışının şekillendirilmesi hedeflendi.” dedi.    

İki gün süren şûranın başlığı “Türkiye Yüzyılı: İletişimin Yüzyılı” idi. Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci yüzyılında yaşanan birçok sıkıntı vardı. Bunların altında yatan sorun ise iletişimle ilgiliydi. İçeride ve dışarıda başarılı bir iletişim sürecinin yaşanmadığını söylemek mümkün. Yurt içinde halkla yönetimler ve kurumlar arasında sağlıklı iletişim kurulamadı. Yurt dışında ise Kıbrıs, Ege, Batı Trakya, Ermeni meselesi gibi konular dünya gündemine doğru anlatılamadı. Birinci yüzyılın son çeyreğinde her alanda büyük başarılara imza atılsa da bunların tanıtımı ve iletişimi çok başarılı bir şekilde yapılamadı. Yazının başında söylediğim “meramını” anlatamama sorunu hâlâ birinci sırayı koruyor.

Çalıştayda, Türkiye’nin her yerinden farklı kurumlardan, akademiden 400’den fazla uzman katılımcı 16 başlıkta iletişim meselesini iki gün boyunca enine boyuna konuştu, tartıştı. Çalıştayın güzel taraflarından birisi de uzun yıllardır birbirini görmeyen iletişimcilerin bir muhabbet ortamında bir araya gelmesiydi. Bu durumu toplantı aralarında ve yemek zamanlarında yapılan sıcak sohbetlerde müşahede ettim. Anladım ki iletişimciler birbirlerini özlemişler.

Benim katıldığım çalışma grubun konu başlığı “Stratejik İletişim” idi. Büyük çoğunluğu iletişimcilerden oluşan katılımcılar arasında farklı disiplinlerde eğitim almış ama iletişim alanında çalışan uzmanlar da vardı. “Stratejik İletişim” yeni bir kavram olduğu için üzerinde yoğun tartışmalar oldu. Özellikle dijitalleşme ile oluşan iletişim ortamında doğru sonuçlar almak için stratejik iletişimin önemine vurgu yapıldı. Büyüyen ve güçlenen Türkiye’nin, içeride ve dışarıda stratejik iletişim disiplinini tercih etmesi gerektiğinin altı çizildi.

“Türkiye Yüzyılı: İletişimin Yılı” başlıklı 2. İletişim Şûrası, nisan ayında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile gerçekleşecek. Şûranın dertlerimize derman, sadra şifa olması dileğiyle.