İsrail Parlamentosu Knesset, aşırı sağcı partiler tarafından sunulan ve Filistin Devleti’nin kurulmasını reddeden önergeyi kabul etti.

Dışişleri Bakanlığı, Knesset’in kararını kınadı ve Filistin Devleti’nin kurulmasının “uluslararası hukukun gereği” olduğuna işaret ederek kararın hükümsüz olduğunu belirtti.

İsrail Parlamentosu’nun kararı için “iki devletli çözümün tabutuna çakılmış yeni bir çivi” denilebilir ancak o tabut zaten çivilerle dolu.

İşgalcilerle müzakere masasına oturarak Filistin halkının meşru haklarını elde edebileceklerini zannedenlerin yüzleri de İsrail’in attığı tokatlarla çoktan mosmor oldu.

Hem İsrail’in hem de Filistin direnişinin reddettiği bir çözümün hayata geçme şansı olamaz.

Filistin topraklarındaki işgallerini genişletmek isteyen ve hatta “Büyük İsrail” hayaliyle -Türkiye dâhil- birçok ülkenin toprağında gözü olan siyonist işgalcilerin söz konusu planlarından vazgeçseler bile Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Doğu Kudüs’ten barışçıl yollarla çekilmeleri mümkün değil.

Müslümanlar için “Mescid-i Aksa” olan alan Yahudiler için “Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa edecekleri Tapınak Tepesi”.

O alanın paylaşılması ya da ortak bir çözüm bulunması imkânsız.

İsrail, Yahudi yerleşimcilerin gerçekleştirdikleri baskınlarla Mescid-i Aksa’yı “Yahudilere ait bir yer” hâline getirmeye ve ilk aşamada Mescid-i Aksa’yı bölmeye çalışıyor.

El-Aksa İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada, Eylül 2000’de Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemesine tepki olarak başlamıştı.

“Kudüs bizim, Şam Kapısı bizim, Tapınak Dağı bizim ve Tanrı’nın izniyle zafer bizim.” diyen İsrailli fanatik bakan Itamar Ben-Gvir de önceki gün Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi.

Şaron’dan Ben-Gvir’e, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yönelik kirli emellerinde değişen bir şey yok.

Filistin direnişi de iki devletli çözüme karşı ve bu tavrında tamamen haklı.

Çünkü Filistinliler o toprakların gerçek sahipleri.

Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ten oluşan 1967 sınırlarında kurulacak bir devleti kabul etmek, tarihî Filistin topraklarının yüzde 78’i üzerindeki işgali meşru görmek demek.

Tabii bir de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşkeleri sebebiyle bugün Filistinlilerin elinde topraklarının yüzde 22’sinin dahi kalmadığı gerçeği var.

İşgal güçleri, Ariel Şaron’un kararıyla 2005 yazında çekildiği Gazze Şeridi’ne geri döndü.

İki devletli çözümün uygulanabilmesi için İsrail’in Doğu Kudüs’ten ve Batı Şeria’dan çekilmesi gerekiyor.

Dünyanın gözü önünde katliam üstüne katliam yapan, uluslararası hukuku hiçe sayan ve her türlü savaş suçunu işleyen İsrail’i buna kim zorlayacak?

Gazze Şeridi’nde akan kanı durduramayan uluslararası toplum mu?

Filistinlilerin yaşlı, kadın, çocuk demeden katledilmelerini aylardır seyreden Arap ve İslam ülkeleri mi?

İki devletli çözümden bahsedip durmanın bir anlamı yok.

İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarından ve Mescid-i Aksa’dan barışçıl müzakerelerle değil direniş ve savaşla çıkacak.

Müslümanlar, önlerindeki engeller sebebiyle bugün Gazze Şeridi’nde direnen mücahitlere gerekli desteği veremeseler de bunun böyle devam etmeyeceği ve bir gün o engellerin yıkılacağı kesin.

Olmayacak duaya âmin demek yerine kaçınılmaz geleceğe hazırlanmak gerekiyor.