Duygusal bakmayalım, realist politika üretelim, demeyeceğim elbette. İnsanı harekete geçiren duygularıdır. Sevgisi ve öfkesi, nefreti ve muhabbeti yol haritasını belirler. Dost ve düşman kutuplarını belirleyen ve onlara karşı harekete geçiren ateşleyici gücü sağlayan şeydir duygular. Tabii ki aklın ve fikrin şemsiyesi altında yerli yerine oturan hissiyattan bahsediyorum. Kullanılmaya uygun haricen gaza getirilen duygu yumağından değil. Realite, kimin masaya yumruğunu vurduğuyla alakalıdır. Akıllı politika üretmek ve o politikayı uygulamaya koymak ise nispet olunan fikirle olur. “Kızgın bir boğa her zaman kırmızı pelerine bakar, elinde kılıç olan adama değil”, “Kırmızı renk” duygularımızı harekete geçirir; ama biz de boğa değil insanız. Aklımız duygularımızı ifadenin vasıtası olmalıdır.
Eşya ve hadiselerin yerli yerine oturtulabilmesi için gerekeni gerektiği yerde yapmak hayatidir. Kalemin gerektiği yerde kurşun sıkıp kurşunun gerektiği yerde kelam ederseniz, netice hercümerç ve hüsran olur. İşte bu gerekeni gerektiği yerde yapmak düsturu, sadece var olan fikrin tezahürü olarak uygulanabilir.
Ateş çemberi daralıyor iyice. Suriye’de 4 yıldır devam eden savaş, her zaman dile getirilen büyük hesaplaşmaya gebe gibi görünüyor. Saflar belirlenip planlar yürürlüğe konuluyor. Rusya fiilen Suriye’ye girdi ve direnişçileri bombalıyor. Çin geldi gelecek. Amerika zaten uzun bir zamandır burada. İran, kurmak istediği Fars İmparatorluğu için ve Yemen’e kadar olan bölgeyi alma isteğiyle Irak’ta ABD ile girdiği yatağa şimdi Rusya ile giriyor.
Egemen emperyalist güçlerin özellikle bizim coğrafyamızda sürdürdüğü şimdilerde dile getirilen tabirle “vekalet savaşının” yeni sahası haline geldi Suriye. Amerika ve İran’dan sonra Rusya ve Çin’in de fiilen sahaya girmesi, meseleyi daha da çetrefilli hale getirecektir. Amerika öncülüğündeki Batı’nın, 2. Cihan Harbi sonrasında savaş konseptine uygun olarak belirlediği “savaşın sınırlar ötesindeki bölge unsurları üzerinden yürütülmesine vekalet savaşları” deniliyor. Kendi güvenliği için kendi sınırlarının çok uzağında güç mücadelesini sürdürerek üçüncü ülkeler üzerinden hesaplaşmak. Yani “filler tepişirken ezilen çayır çimenin kadri kıymeti yok” tabirinin tam karşılığı. Soğuk savaş tanımının, duruma göre fiili hale dönmesi. Neredeyse bütün emperyal güçlerin duruma göre birlikte, duruma göre belirli güçlerle ittifak yaparak “ içerden ve dışardan” Türkiye’yi hesaba çekmeyi istemelerinin sebebi, Türkiye’nin son zamanlarda kendi politikasını geliştirme çabasıydı. Bizi bize bırakamayacakları kadar kıymetli bir bölgede yaşıyoruz!
NATO kuruluşu itibariyle Hristiyan Batı’nın koruyuculuğunu yapmaktadır. Yani Rusya ile girilecek bir çatışmada Türkiye’yi satması an meselesidir. Batı, menfaati olmadan bizim için kılını kıpırdatmaz.
Ülke olarak Suriye’de direnen Müslümanlara destek vermemiz gerek. Esed rejimi çökmek üzere ve yeni düzenin nasıl olacağına dair biraz da bu girişimler. Zalim ve kafirlerin her silah üstünlüğüne karşı mücadele eden direnişçilerin zaferi ancak denklemi Müslümanlar lehine değiştirir ve zulmü sonlandırır. Zalimler kendi menfaatleri için dünyanın öbür ucuna gidip taraf olurken, biz hemen yanı başımızda kardeşlerimize destek veremezsek bunun vebali hem dünyada hem ahirette bizi yakar. Bir yandan içimizdeki ayrık otlarını temizlemek diğer yandan dışardan gelen saldırıları püskürtmek ve sırtımızdaki “sistem” yükünden kurtulup gerçek misyonumuza kavuşmak zorundayız. Rabbim, mazlum ümmeti muhafaza etsin.