Koşar adım bilmediğimiz bir hedefe doğru ilerlerken birden önümüze bir tünel çıktı. Başka şansımız yoktu ve tünele girdik. Bütün biriktirdiklerimiz ve sevdiklerimiz arkada kaldı ve artık geri dönme ihtimalimiz yok. Çünkü geri dönüş kapıları kapandı. Tünelin gidiş istikametinde belli belirsiz ışıklar var ve biz o ışıklar üzerine kendimize yeni hedefler belirliyoruz. Sağımıza solumaza baktığımızda ne kadar sevdiğimiz ve sevmediğimiz varsa hepsi bir arada. Önce bir tuhaf olduk “bunlarda mı?” demek geldi içimizden ama yapacak bir şey yok. Tünel sıkıntılı yer onlar dışarıda kalıp keyif mi çatsalardı. Hepimiz aynı tüneldeyiz ve de gidecek başka yerimiz yok.

Önce yüzümüzü sevdiklerimize çevirdik ama “diğerleri” de hep önümüzde ve yanımızda duruyor. Biraz düşündük aslında yok birbirimizden farkımız hepimiz etten ve kemikteniz. Sonra önümüzde yürüyen sevmediğimiz tökezledi. Yine içimizden “olacak şey değil beni mi buldu” diyerek tuttuk elinden. Gülümsedik birbirimize ve eridi kutupların buz dağları gibi yüreğimiz. Birden unuttuk tünel dışındaki kavgalarımızı. Sonra düşündük bu kavga niye?

Evet, hayatımızı sürekli kavgaya göre ayarlamışız. Mutlaka birileriyle çatışmalıyız. Birbirimizi dövmekten hoşlanır hale gelmişiz. Bu dövme işi sadece fizik olarak olmuyor hemen boksörlere işi yıkmayın manevi olarak ta sürekli harpteyiz. Yarışmak, rekabet etmek,  yenmek, kazanmak ve sonunda ben başardım demek! Sen kimsin ve neyi başardın hadi bu başarılarını tünelde de sergile görelim gafil insan. Bu narsist, kibirli ve bencil yaklaşımla tünel dışında ömrümüzü geçirmişiz. Ne kendimiz huzur bulmuşuz ne de kimseye rahat vermişiz. Şimdi tünelde düşünüyoruz kim bizi yarış atı haline getirdi ve ne uğruna?

Tünelde yapılacak en önemli iş ayakta kalmak. Her ne olursa olsun ayakta kalmalıyız. Sağ salim tünelin sonundaki ışığa kavuşmak istiyorsak bu “yokluk” ve “yoksunluk” zamanında el ele sırt sırta vermeliyiz.  Yoksa tek başımıza ayakta kalırım diyorsak bu tünelin mezar taşları olmayan kabristana döneceğini unutmayalım.

Tünelde ihtiyaçların ve imkânların sınırını düşünmeye başladık.  Tünel dışında ne kadar çok şey bıraktık. Şimdi hiçbiri işimize yaramıyor. Hâlbuki biz onları elde etmek için ne mücadeleler vermiştik. Şimdi tünelde beraber olduğunuz nicelerinin “canına” okumuştuk. Asıl ayak oyunlarıyla mallarına, mülklerine el koymuş ve bunu da “nasıl başardım” diyerek kutlamıştık. Ama şimdi hep beraberiz o canına okuduklarımız şimdi bizim elimizden tutuyorlar.

Tünelde biz hayatı yeniden düşündük ve hatalarımızı anladık. Bundan sonra kimseye kötülük yapmamaya karar verdik. Kimsenin canında, malında, namusunda gözümüz olmayacak. Eğer bu tünelden sağ salim çıkarsak şu kısacık ömrü “adam” gibi yaşayacak ahlaksızlara, namussuzlara boyun eğmeyeceğiz.

Yoksa tünelden çıkınca eski günlere dönüp nerede kalmıştık diyerek birilerinin hedefleri için yine yarış atı olmaya devam mı edeceğiz? Bütün mesele bu tercihte düğümleniyor.