Beyt-i Atîk’ten çıkıp düştüm hicret yoluna,

Vedalar ettikten sonra Nebî’nin yurduna,

Gül kokulu bir gülzâr idi konukluk yurdum,

Ev sahibim olacaktı o Güzel Rasûl’üm!

Yolum O’nun yoluydu, işte burası Kuba,

Mescidine taş taşımıştı Ahmed Mustafa,

Gözlüyordu gözlerim o yemyeşil kubbeyi,

Çok istiyordum Selâm kapısından girmeyi!

Sevinçten bir rüzgârdı hissettiğim yüzümde,

Bir ferahlık buldum şimdi günahkâr özümde,

Parıldadı rahmet ışıltıları gözümde,

Sana geldiğimi anladım Gül’üm Efendim!

Bir lûtuftu ki bu, Rabbime nasıl şükredem,

Uçup gelen bir güvercin mi oldum ne bilem,

Alıp götürdü mü hüznümü bulutlar bilmem,

Sana geldiğimi anladım Gül’üm Efendim!

Huzurunuzda durmaktan hayâ ediyorum,

Desen ki, “Hani üzerinde benim Sünnetim,

Ümmetim olduğunu hangi şeyden bileyim?”

Sana geldiğimi anladım Gül’üm Efendim!

Âh eder de inlerim şimdi benim Efendim,

Kalmadı tâkatim, yıkıldı onlarca bendim,

Sevgin ile senin eşsiz yolunda gideydim,

Sana geldiğimi anladım Gül’üm Efendim!

Bakışımda hüzün var görüyorsun Efendim,

Kabahatli bir insanın yıkık halindeyim,

Affet ne olur, ben nasıl tahammül edeyim,

Sana geldiğimi anladım Gül’üm Efendim!

Yâ Rasûlâllah! Havz-ı Kevser sahibisin sen,

Muhabbetullah şarabından içmeye geldim,

Bitmez bir feyiz ve bereket membâısın sen,

Boş olan gönül kabımı doldurmaya geldim!

* * * * * *

Bir Gül bahçesine girmiştim tâ günler önce,

Bülbül olup terennüm etmiştim hece hece,

Almıştım yâr kokusun hem de görmeden önce,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Güzel Efendim!

Hasta gönlüm arz etmiştim sevgili tabîbe,

İşte gelmiştim yaşlı gözlerle ol Habîbe,

Bir daha mı hasret Rahmetenlilâlemîne,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Gül’üm Efendim!

Hüznün ufukları yine hicranla dopdolu,

Artık uyku mu tutuyor bu günahkâr kulu,

Sen ki Kubbe-i Hadrâ, Hak nuruyla dolu,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Güzel Efendim!

Bastığın yerlere basmaktı arzum yâRasûl,

Böylesine bir kirliyi eder misin kabul,

Bilirim örnekliğin sünnetinledir asıl,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Gül’üm Efendim!

Kesildi dermanım, yandıkça yandı yüreğim,

Sunulan aşk şarabından bir daha içeyim,

Sâkîsi sen miydin Efendim, ben de bileyim,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Güzel Efendim!

Bilmem ki nasıl dayanır kalbim bu sevdâya,

Düşmüşüm dertlerin en güzeli şu deryaya,

Seviyorum derdimi, götürüyor Mevlâ’ya,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Gül’üm Efendim!

Şimdi gönülde Hakk, lisanda Hakk, budur safâ,

Yüce Mevlâm’a yön veren Muhammed Mustafâ,

Yolların güzeli senin yolundur Efendim,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Güzel Efendim!

Derûnumda bir yâre var ki sızlayıp durur,

Bazen pınarı kurur, bazen de akar durur,

Böylesi bir hicrana acep kimler dayanır,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Gül’üm Efendim!

Cihan bir avuç imiş, fakir de onda bir kum,

Olmalı bir kul, Huzûrullahta âdeta mum,

Gel ey nefsim, durmayıp yâre arz-ı hâlin sun,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Güzel Efendim!

Çağırır o Güllerin Gül’ü, açar hem eli,

Sen misin sevdâlı, sen misin kalbi yâreli,

Nice ağıtlar yakarak bağrı da kareli,

Yetmez mi gayrî bunca nâz, Ey Gül’üm Efendim.