General Suharto 1967 yılında gerçekleştireceği darbeden çok önceleri dünyanın süper gücü olma durumundaki Amerika için hazırlayacağı adamının peşindeydi.

Endonezya veya Endonezya’daki kendi yönetimi için Amerika’da olan ama aslen Amerikalı olmayan Kenyalı bir baba ile Amerika doğumlu bir annenin oğlunu seçmişti.

Kenya asıllı bir uluslararası öğrenciyi General’in bazı isteklerine ikna etmek pek mümkün değildir. Bundan dolayı bu çifti çeşitli entrikalar ile ayırıp Amerika’da yaşayan başka bir uluslararası öğrenci olan Endonezyalı biriyle evlenmeleri için ortam hazırlayacaktır. Bunda başarılı olacak ve hedefine bir adım daha yaklaşacaktır.

Seçmiş olduğu bu çocuk yıllar sonra Amerika’nın başkanı olacaktır.

6 yaşında bir çocukken Endonezya’ya getirildi ve bilinçaltında aslında bir Endonezyalı olarak yetiştirildi. Plan tıkır tıkır işlemekteydi. 1998 yılında görevi bırakmak durumunda kalsa da attığı tohum filizlenmeye başlamıştı bile. 1996 yılında Illinois eyalet senatosuna seçildi. Böylelikle Suharto’nun emekleri ilk meyvesini verecekti. General’in ömrü yetmese de ölümünden bir yıl sonra başkanlık yeminini edecekti Barack Hussein Obama.

Şimdi size bir sır vereceğim. Buradan önceki okuduklarınızın hepsi birtakım gerçek bilgilerin ışığında yazılmış senaryodur.

Oda TV’de Mümtaz İdil imzasıyla bir yazı yazıldı. Yazıda “Davutoğlu’nu ilk ‘keşfeden’, ABD’nin 66. Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice’tı. Rice, 1993 yılında Stanford Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Dekanı olduğunda, Türkiye ile ilgili çalışmalar da yapıyordu ve o zamanlar Ahmet Davutoğlu da Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde yardımcı doçentti ve üniversitenin siyaset bilimi bölümünü kurdu ve 1993 yılına kadar da bu bölümün başkanlığını yürüttü. Aynı yıl da doçent oldu.

Kendisinden çok uzakta, ABD’de ise aynı yıl Stanford Üniversitesi’nde geleceğin Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice, Siyaset Bilimi Bölümü Dekanlığı görevine geliyordu. Rice, buradaki görevini 1999 yılına kadar sürdürdü.

O sıralarda yazdığı bir yazıda Ahmet Davutoğlu’ndan söz ederek, geleceğin önemli bir politikacısı olacağından, ileride Davutoğlu’nun ‘devlet başkanı’ olabileceğinden söz etmişti. Kendisinin ABD’nin 66. Dışişleri Bakanı olacağından henüz haberi yoktu.” şeklinde bir feraset timsalinden(!) bahsediliyor. Ve Amerika’nın başkan olarak Davutoğlu’nu seçtiğini veya bundan dolayı önlenemez tırmanışını yazıyor.

Bu çerçevede beş dakikada yazdığım Endonezyalı Obama ile bu Amerikalı Davutoğlu’nun hikayeleri ne kadar da birbirine benziyor değil mi?

Ne kadar çok senaristimiz var. Önüne gelen kahraman uydurup komplo teorileri oluşturarak kader çizgisi çizmeye çalışıyor.(haşa).

Maalesef güzel ülkemde geçirdiğimiz bu günlerde ‘yıllar öncesine giden’ ve kimsenin herhangi bir sorgulama yapmadığı, uydurma kahramanlar ve uydurma figüranlarla dolu hayat hikayeleri serdediliyor.

İnanmadığınızı söylediğinizde gidin, araştırın, göreceksiniz, denilebilir. Oysaki ispat zorunluluğunun iddia edendedir.

Bu hikayeler dramatik insan ilişkilerinden öte diplomatik ülke ilişkilerini bağlıyor. Belki de böyle olunca daha ilgi çekici oluyor. Daha çok alıcı buluyor. Dedikodu ve tezvirat dayanılmaz cazibesini öyle ortaya koyuyor. Artık gerçeklere dönme ve büyük düşünmenin zamanı…