Geçtiğimiz günlerde yapılan milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde göçmen düşmanlığını körüklemesi muhalefete seçimleri kazandırmadı.
Tam tersine alnına yapışan ve tarih sayfalarına geçen bir utanç lekesi oldu.
Dünyanın en zalim rejimlerinden birinin katliamlarından ve işkencelerinden, varil bombalarından kaçıp gelerek canını kurtarmak için Türkiye’ye sığınan insanların sandıktan çıkacak sonucu elleri yüreklerinde korkuyla beklediklerini gördük.
Yaşadığı kentin caddelerinde her gün “Suriyeliler gidecek” afişleri gören ve haftalarca kovulacaklarına dair açıklamalar işiten insanların iç dünyalarında ne acılar çektiklerini yaşamayan bilmez.
Göçmen düşmanlığından oy kazanma çabaları seçimlerin ardından doğal olarak hız kesti.
Fakat ufukta yerel seçimlerin olduğu ve muhalefetin propagandasını yine göçmen düşmanlığı üzerine kuracağı unutulmamalı.
Dolayısıyla sorunun çözümü için atılması gereken adımlar geciktirilmemeli.
Her şeyden önce günümüz koşullarında “Ülkede turistten başka yabancı kalmasın” anlayışının gerçekçi olmadığı kabul edilerek hem ülkeyi ve vatandaşları hem de canlarını kurtarmak için ülkemize sığınan insanları rahatlatmak ve haklarını korumak için birtakım düzenlemeler yapılmalı.
Göçmenler konusundaki kirli propagandanın önüne geçmek için asılsız haberlerle Türkiye’ye operasyon çekmeye kalkanlar caydırıcı bir şekilde cezalandırılmalı.
Birkaç gün önce yüzlerce kaçağın Libya’dan Mısır’a teslim edildiğini gösteren videolar gündeme düştü ve Türkiye’nin de aynısını yapması gerektiğine dair yorumlara yol açtı.
Görüntüler iş bulmak ya da Avrupa’ya geçmek amacıyla Libya’ya kaçak yollarla giren Mısırlılara aitti.
Libya’nın doğusunu kontrolü altında tutan Hafter’e bağlı güçler tarafından insan kaçakçılarının elinden kurtarılan ve ülkeye yasal şekilde girmediği tespit edilen Mısırlılar toplu halde ülkelerine geri gönderilmişti.
Mısır’da ekonomik kriz var ancak savaş yok.
Yani Libya’dan gönderilen Mısırlılar için can tehlikesi söz konusu değil.
Türkiye’de de ülkeye kaçak yollarla giren yüzlerce Afgan uçaklarla ülkelerine iade ediliyor.
Birileri istiyor ki biz de Hafter’in yaptığı gibi Suriyelileri toplu halde sınıra götürüp Suriye rejimine teslim edelim ve ölüme gönderelim.
Böyle bir şey hem uluslararası hukuka hem de insanlığa aykırı.
Türkiye aslında göçmen sorunuyla mücadele için -kaçak geçişleri önlemek amacıyla İran sınırına inşa edilen duvar gibi- ciddi adımlar atıyor.
Kuzey Suriye’de Katar’ın finansmanıyla inşa edilecek konutlar da çok sayıda Suriyelinin gönüllü olarak söz konusu bölgelere dönmesine imkân tanıyacak.
Göçmen sorunu konuşulurken Türkiye’nin artan refah düzeyi sebebiyle yabancı işçiye ihtiyaç duyduğu gerçeği de göz ardı edilmemeli.
Bazı sektörlerde -maaşı ne kadar yüksek olursa olsun- çalışacak kimse bulunamıyor.
“Afgan çobanlar olmazsa hayvancılık biter” türünden yorumlar Türk insanının artık çobanlık yapmak, hatta tarlada ve inşatta çalışmak istemediği gerçeğine işaret ediyor.
Piyasanın ihtiyaçları göz önüne alınarak yapılacak düzenlemeler bir yandan işgücü ihtiyacını giderirken diğer yandan da yabancı işçilerin haklarını garanti altına alacak ve sorununun daha sağlıklı bir zeminde çözülmesini sağlayacaktır.