İnsanlarda görülen ölüm risklerinin en önemli nedenlerinden biri yüksek kan basıncı, diğer bir deyişle yüksek tansiyon veya hipertansiyon. Dünya Sağlık Örgütüne göre özellikle 80 yaş üstü kişilerin %90’ında yüksek tansiyon şekillenmekte.
Hayati kayıpların yanı sıra yüksek tansiyonun neden olduğu sağlık harcamalarının ki bunun büyük bölümüne tansiyon ilaçları oluşturuyor, ülkelere maliyeti gayri safi yurtiçi hâsılanın %5-15’i arasında değişiyor.
Aslında sağlıklı bir yaşam tarzı ile yüksek tansiyon önlenebilmekte veya kontrol altına alınabilmekte. Tabii bunun için düzenli fiziksel aktivite yapmak, aşırı alkolden kaçınmak, sağlıklı bir vücut ağırlığına ulaşmak ve sağlıklı beslenmek şart. Bu nedenle taze sebze, meyve ve süt ürünleri tüketmek buna karşın katı yağ ve çok tuzlu gıdalardan kaçınmak gerekiyor.
Sadece tuz tüketim miktarını düşürerek bile yüksek tansiyona sahip kişiler normal veya daha iyi bir kan basıncına sahip olabilir.
Uzmanlara göre kalp damar hastalıklarının %10’u tuzun yapısında bulunan sodyumun fazla tüketiminden kaynaklanmakta. Bunun yanı sıra aşırı tuz tüketiminin kemik erimesine de (osteoporoz) neden olduğu bilinmekte.
Elbette kararında tüketilen tuzun faydaları da bulunmakta olup önemli bir iyot kaynağıdır. İyot eksikliği yetişkinlerde guatr oluşumuna neden olurken çocuklarda gelişme ve zekâ geriliğine neden olabilir. Dünya Sağlık Örgütü ve Gıda Tarım Örgütü uzmanlar komisyonunun ortak görüşüne göre gebelik dâhil günlük beslenmede 5 grama kadar iyotlu tuz tüketilmesi önerilmektedir.
Türkiye’de 2008 yılında 18 gram olan günlük ortalama kişi başı tuz tüketimi, Tarım ve Orman Bakanlığı’nı da desteği ile Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” ile 2012 yılında 15, günümüzde ise yaklaşık 10 grama kadar düşürülmüştür. Bu anlamda yıllar içerisinde belirli bir mesafe kat edilmiş olmasına karşın, halen ülkemizde günlük ortalama kişi başı tuz tüketimi tavsiye edilen rakamın iki katı kadardır.
Bireysel olarak günlük tuz ve dolayısıyla sodyum tüketiminin azaltılması için hazır gıdalar yerine taze ve ilave tuz eklenmemiş gıdaların daha çok tercih edilmesi, sofrada tuz kullanılmaması, yemeklerin tadına bakmadan tuz eklenmemesi gibi basit tedbirler alınabilir.
Ancak halk sağlığının korunması için bireysel tedbirlerin yanı sıra tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik mevcut kurumsal programların da kararlılıkla sürdürülmesi gerekmektedir.
Son dönemde Sağlık Bakanlığı ile çeşitli gıda sektörü temsilcileri arasında imzalanan protokoller ile satışa sunulan gıdalardaki tuz oranının düşürülmesine yönelikgayretler takdire şayandır. Tabii bu noktada protokollerin ötesinde, gıdalarda tuz oranının azaltılmasına ve gıda etiketlerinde tüketici dikkatinin çekilmesine yönelikdaha kapsamlı yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi sürece önemli katkı sağlayacaktır.