Bugün neredeyse bütün dünyada insanları etkilemek için kullanılan imajlar, aslında bir Ortaçağ Hıristiyan icadıdır…
Ortaçağ imaj tarihçisi Jean Wirth’in ifadeleriyle, önce dini saha da ortaya çıkan imajlar daha sonra mantıksal bir genişlemeyle dünyevi alana sirayet eder…
Bugün imaj anlayışının geldiği noktada insanların sanki gerçeklerle ilgisi pek kalmamış gibidir…
Gerçekleri yerinden eden ve kendisini “gerçekmiş” gibi sunan imajların ilk ve en büyük kurbanı da aslında onu icat eden Hıristiyan dünyasıdır…
Çünkü kendi elleriyle ürettikleri ikonalarını, gerçek tanrılarının yerine koyarak bir simülasyona iman ettiler…
Hatta o kadar ile gidildi ki, kendi içlerinden gelen güçlü itirazların, bir “imajlar kavgası” başlatması bile, ikonalarda ki “dinsel erotizm”in kapısının aralanmasına engel olamadı…
Yol bir kere açılmaya görsün; sonrasında aşındırılması neredeyse kaçınılmazdır…
Bu yönüyle imajlar sanki insanın -tanrıları da dâhil- her istediğini istediği gibi yönetme ve yönlendirme çabasının bir ürünüdür…
Nitekim yaşananlar da bunu ispat ediyor; imajın ötesini görebilenler açısından…
Gerçeğe, hakikate müdahale konusunda aciz olan, ona teslim olma konusunda da isyankâr olmayı yeteri kadar ve açıktan göze alamayan insanın, ürettiği kopyalarla, aklı sıra yaptığı “uyanıklığın” bir ürünüdür dinsel imajlar/ikonalar…
İmaj çalışmaları ve oluşturduğu tesir ne yazık ki sadece icat edenlerin dünyasında kalmadı…
Birebir kopyası olmasa da bir domino etkisiyle bütün dünyada farklı görüntüleriyle hem dini hem de dünyevi sahada gittikçe artan bir seyir izliyor hala…
İnsanlar imajlara inandıkça sekülerleşiyor, sekülerleştikçe de kendini mutlu edeceği inancıyla daha fazla imajlar üretiyor…
Tıpkı imajın sahteliği gibi ürettiği huzur ve mutluluğun da sahte olması ne yazık ki talebi azaltmıyor…
Çünkü imaj üreticileri bu hızlı tüketime ayak uyduracak, hatta onun da önüne geçecek düzeyde sahte mutluluk sağlayan imajlar üretme konusunda artık oldukça imkân ve kabiliyet kazanmış durumdalar…
İnsanlar sadece şimdiyi değil, geçmişi de şimdileştirerek ondan bile kendilerine pay çıkarmayı iyi biliyorlar…
Dolayısıyla insan, geçmişte yaşanmış ve kendi iradesinin olma ihtimali olmayan olayları bile çok büyük bir maharetle şimdileştirebilmiş ve olayları, karakterleri bugüne ve istediği formatta taşıyabilmiştir…
Teknolojinin imkânları, iletişim araçlarının yaygınlığı, insanın sahte mutluluklarla avunmasında oldukça iyi denebilecek işler çıkarıyor; tesiri kötü olsa da…
Antoine Prost: “Çağdaşlarımız hatıralara ve kimliklere dair bir tarih beklentisi içinde; onları şimdiyle eğlendirip duygulandırabilecek veya kızdırabilecek bir tarih istiyorlar” sözüyle insanın tarihe yüklediği bu misyonu çok güzel ifade ediyor…
İmajlar, insan eliyle üretilmiş ve belirli bir estetik unsura sahip nesneler olmasına rağmen, insan tarafından gördüğü “hürmet” adeta kutsallarla yarışır noktada…
Rousseau gibi filozofları takiben imaj devrimcileri de sanki imajları oluştururken, “gözlere kulaklardan daha iyi hitap edeceği” gerçeğini görmüş gibiler…
Gerçekten de imajların, okuma kapasitesi düşük kitleler üzerindeki etkisi, böyle düşünenleri yanıltmamıştır…
Keşke gerçeği yerli yerinde tutmayı başaracak, okuma alışkanlığı yüksek, derin ufuklu beyinlerimizin sayısını artırabilsek…
Gerçeğimizi yalancılara kaptırmadan ve bir gerçeklik krizi yaşamadan önce, yapılması gereken en mühim şey bu olsa gerek…
Özellikle gözümüze hitap etmeye çalışan “yalancı siyasetçiler enflasyonu” yaşadığımız bu günler de, bunun anlamı daha da büyüktür bana göre…